gelecek mevzuu; loading...

24 Mart 2012

farklı bir gözle "kim milyoner olmak ister"

Ne zamandır böyle atıp tutacağım tarzda yazı yazamıyodum, iyi gelecek bu. 

  "Başkalarının yerine utanmak" diye bişey var biliyonuz demi lan? Hani arkadaşınız yada adamın biri fena sıçar; bazen kötü bi espri yada gaf ile, sizinde hiç bir payınız yokken yüzünüz kızarır falan filan. Yaşamıssınızdır mutlaka.

   Arkadaşlarımdan yana değilde, bana son zamanlarda çok oluyo bu mevzuu, özellikle "kim milyoner olmak ister" diye bi dandirik yarışma programı var, onu izlerken çok karşılaşıyoruım bu durumla. Daha önce şöyle bi yazı yazmıştım; bu yarışmayla ilgili, bundan önce okunmasını tavsiye ederim; "ben miyoner olmak isterim ama..."

    Bi kaç hafta önce bi hatunu çıkarttılar oraya; bak bak bak; "hatun çıktı" demiyorum amına koyimçıkarttılar diyorum; sordukları soru şu;


Sonra diğer dikkatimi çeken mevzu, yine bir hatun kişiyi oturtmuşlar oraya, ve soru;

Soruyu tekrarlamama lüzum var mı la?  İşte biri "sol anahtarı" biride "yüce divan" mevzusu.

Vatevır;

   Hiç sevgi pıtırcığı falan olmayacam, yani; “Ne var bunda? Ne varmış yaneeeee, insan heyecanlanamaz mıııı?” demiyecem. Mevzu ne bu kadar basit soruların bilinememesi, nede bu hatunlara bu kadar yüklenilmesi. Bak hatun ne diyor programda soruyu yanıtlamadan hemen evvel;

*  Yüce divan demek istiyorum, yani bu soruyu bilmezsem hocalarım beni...

   “Beni”den  sonra artık ne gelecekti bilmiyorum ama laf ağzında kaldı, sikerler mi diyecekti, okula almazlar mı diyecekti karar veremedim.

Kenan ne diyo ona bakalım mı?

*  ..... bu tamamen heyecanla ilgili, gerçekten heyecanla ilgili. Bunu sizi teselli etmek için söylemiyorum.

   Şimdi Kenan’ın; “Lan harbi malsın yaa, direk malsın amk. yani, o yüzden bilemedin.” demesini beklemek ütopik olurda, her sikindirik soruda sıçanada; “Valla heyecandan yani, yoksa sen akıllsın biliyom ben.” demek nedir aga? Sen şuna desene;

  “Valla napalım, salak sulak kim varsa çağırıyoz, 3435 defa başvuranlar, 3436. defa da başvurur nasılsa deyip sallamıyoz onları.” diye.

   Yanda resmi olan hatunsa ilk soruda elenen arkadaş. Konunun seyri açısından belirtmem gerekir ki; şunun bende farkındayım, bu soruları millet elensin diye soruyolar, diğer türlü; "nasıl olsa ilk 5 i herkes bilir" deyip 6. soru başlardı yarışma demi?

Neden bunların üstünden geçtim, az sonra anlaşılacak.

   Şimdi, Ali Eyuboğlu’nun "kim milyoner olmak ister" yarışmasıyla ilgili kendisine gelen bir mail üzerine yazdığı yazığı paylaşıyorum, yazının birçok kişi tarafından görülmesi istenmekte olduğundan bunuda içime sinerek yapıyorum;

Ali Bey, sizin haber ve magazin konularındaki tarafsızlığınız tarafımızca malum olduğu için bizim gibi bir çok ailenin hak etmediği, ama yaşadığı bir olayı sizinle paylaşarak kamu oyuna duyurmak istedim.

  Kızım Kübra Gülmez, yaklaşık 45 gün evvel atv’de yayınlanan ‘Kim Milyoner Olmak İster’ programına müracaat etti. 3 Mart’ta aradılar ve 7 Mart’ta saat 13.00’te Yenibosna’daki atv stüdyosunda olmasını istediler. Kızım verilen saatte stüdyodaydı.

Sırası gelip kızım içeri girdiğinde atv görevlisiyle aralarında aynen şu diyalog geçti:

Adın, soyadın?
-  Kübra Gülmez
İzmir’den mi geliyorsun?
-  Evet
Hangi okuldasın?
-  Yüksek Teknoloji Enstitüsü Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü son sınıf öğrencisiyim.
Tamam, İzmir’e dönebilirsin.
-  Nasıl yani?
Evet, İzmir’e dönebilirsin.

Ali Bey, eminin bu diyaloğu okuyunca siz de çok şaşırdınız. Çünkü sırf başvuru formunda belirtilen ana maddelerin teyidinin alınması için adayların oraya çağırılması bu kadar zaman kaybı ve masraf (450-500TL) ile yol yorgunluğuna değer mi? Bunun daha pratik bir yöntemi yok mu? Şayet bu, bütün başvuranlara, "Bak biz herkesi çağırıyoruz,"  mesajını vermek için yapılmış bir uygulama olduğunu düşünüyorum.

  Bilgi yarışması için oraya çağırılanların bilgisine değil de fiziğine, kıyafetine, güzelliğine ya da belirli meslek gruplarına (doktor, profesör vb) bakılarak seçim yapılması doğru mudur?

   Ali Bey, eleştirilerimin dikkate alınarak büyük çoğunluğa sahip sessizlerin sesi olarak konuyu gündeme getirirseniz, kurumunuza minnetkar kalacağımı belirtirken işinizde başarılar diler, her şeyin gönlünüzce olmasını temenni ederim.”

 * Ali Bey'de sorumlu gazeteceliğin gereğini yapmış, mevzuyu medyaya taşımıştır. Şimdi eğlencelik yere gelelim;

   Kim Milyoner Olmak İster’in 3-5 haftalık bir yarışma olduğunu varsayar ve bu son zamanlardaki insanın yüzünü kızartan meselelerin olmadığını düşünürsek, benim bu yazıya itimat etme ihtimalim yoktu. Ama durum böyleyken, kimse kusura bakmasın; bi boklar var işin içinde.

   Dönelim TBMM’nin sıfatını bilmeyen kızımıza. Bu hatun, o gece mevzudan haberdar olanların çok tepkisini çekti, aşk ilan edenler olduğu gibi küfürler yağdıranlarda oldu. Hatunda bu yazılan kötü, aşağılayıcı içeriklere güldüğünü falan beyan etti doğal olarak. Buda milleti şaşırtmış, şöyle mi yazsaydı la;

“ühü ühüühhhh ben bilemedim onu. Ağlıyorum şu an, az sonrada kendimi asacam ühü ühüüü.”

   En dandirik yöntemle o da; "bakın ben iyyim, hiç bişey sikimde değel" imajı vermeye çalıştı doğal olarak. Ah yavrum, ah sarışınım, vah benim siyaset bilimcim, vah sarışınım, bak ne diyor;


 - Sana "aptal sarışın" diyen kızların götüne kurban ol  bence. Bak hatun ne diyor;  "... ne götü yer, ne de suratları."  lan açık bi itiraf bu işte. Yarışmaya suratla girilebildiğinin en az katılan biri tarafından sezinlendiğinin ıspatıdır bu.

bi sonraki programı iple çekiyorum şerefsizim.

23 Mart 2012

bloggerlara özel sözlük: weblog sözlük

 "blogların gücü adına!"

   Cafe Mystic’i açmadan önce bir çok sözlükte uzun yıllar yazdım, anlatacak şeylerde çoğalmaya başlayınca sıra daha derli toplu olmaya geldi; blogda yazmanın, paylaşmanın tam zamanıydı.

  Aylar sonra okunmayan blogcu tribine girip, şu çok tanıdık sözü söyleyip söylemeyeceğimi merak ediyordum aslında;

“Ben zaten kendim için yazıyorum yeaaa!”

  Çok şükür olmadı böyle birşey. Blogun ilk zamanlarında sözlükten gelen trafikle aldığım ivme, Cafe Mystic’i aldı götürdü. Sözlükteki blog yazarlarıyla yaptığım bilgi alışverişide Cafe Mystic’e pek yaradı. Sonrası malum.

Asıl konuya şimdi geçebilirim;

   4-5 gün önce kumanda panelinde gördüm; yorumyorum blogunun yazarları blogculara özel bir sözlük düşünmüş, postu okudum. Daha öncede değişik platformlarda birleşen insanların sozlukspot.com aracılığla sözlük açtıklarını çok gördüm ama bikaç klon dışında başarılı olan yada umut vereni olmadı. Dolayısıyla ilk düşüncem; “Güzel fikir ama maalesef.”

Bugün; “Dur lan, bi bakiim neymiş, ne olmuş o iş?” deyip girdim.

Linki verelim efendim; weblog.sozlukspot.com
  
   Bloglarından tanıdığım ve sözlükte yazacaklarına hiç ihtimal vermediğim insanları görmek çok garip oldu. Nazik, şirin güzel bir yer olmuş. Şimdi diyebilirim ki;  bloggerlı bir sözlük, gerçekten güzel düşünülmüş tutarlı ve önü açık bir fikir.

Weblog sözlük’ün en büyük olayı yazarlarının blogger olması, peki başka ne gibi farkı var;

* Moderatör gözlemime göre;  sorun nedeniyle attığım her mesaj 2-3 dk içinde cevaplandırıldığı gibi, entry silme yada uyarı konusunda kalp kırılacağını sanmıyorum. Sözlük nedir ne değildir bilmeyenler fazla düşünmemeli bu nedenle.

*  Bloglarını yeterince tanıtamamaktan şikayet eden blogculara, sözlüğe sağladıkları katkı ile orantılı olarak fayda sağlayacakları bir ortam sunuyor.

* Blog içeriği konusu başta olmak üzere bir çok konuda diğer bloggerlar ile doğrudan bilgi alışverişi imkanı elde edilmesi çok güzel.

Tüm blogcular için hayırlı olsun.

21 Mart 2012

"sen kimsin" - eleştiri & yorum

“Herşey Komedi Dükkanı’nın bi parçası.”

    Aslında gitmek hiç aklımda yoktu bu filme ama gerçekten merak ettim. Eleştiri falanda okumadım hiç, malum her ne kadar katılmasamda “beklenti” mevzusu işte. Yine yeteri kadar kişinin izlediğini düşünerek filme girelim yavaştan.

   Dedektif Tekin (Tolga Çevik) ve emekli trafik polisi İsmail Abi (Köksal Engür) kurdukları dedektiflik şirketine gelen müşterileri nedeniyle kayıp bir kızın peşine düşer, olaylar gelişir.

Eleştiri açısından farklı bir yerden başlamak istiyorum; soundtrack.

   Komedi filmi yaparken, en az oyuncu seçimleri kadar önemli bişeyde soundtracklardır. Seyirciyi komedinin havasına sokar; ruh halini değiştirip filme konsantre olmasını sağlar. “Sen Kimsin” henüz başlarken şarkının sözü;

- Sen kimsin sen kimsin, himalayalarda işin ne?!...

   Ben bunu duyduktan sonra, kimse kusura bakmasın ama; filme önyargılı bakmakta kendimi haklı görürüm. Gerçekten rahatsız edici bi şarkıydı, uzunduda maalesef. Filmin içindeki şarkılar-müziklerde kesinlikle komedi anlayışına ters, kulağa hoş gelmeyen türden. Soundtrack mevzusundan sınıfta kaldı "Sen Kimsin".

Film bittikten sonra aklıma direk fragmanı geldi, diyebilirim ki; film açısından en başarılı kısım fragman;


   Dış çekimlerde bol bol dinamik kamera kullanılmış, bu filme çok şey katıyor. Filmde üzerinde gerçekten uğraşıldığı belli olan 2-3 sahne var, ebrik edilesi. İç mekan çekimleri daha az ve diyaloglar daha kısa tutulabilirdi olabilirdi.

Senaryo;

   Tipik komedi senaryosu, basit bir meselenin zorlaşarak komik bi hale gelmesi. Buraya kadar problem yok fakat özellikle film sonlara doğru yaklaştıkça, sanırım Tolga Çevik; "sürprizlerle dolu olsun bu film" diye düşünmüş olacak ki, sürpriz yapıyım derken seyirciyi yormaktan başka bişey yapamadı. Dedektif macerası üzerine çok daha zengin bir senaryo yazılabilirdi, aceleye gelmiş izlenimi var.


Oyunculuklar;

   Dedektif Tekin’in ortağı İsmail’i canlandıran Köksal Engür, filmin en iyisiydi. Tolga Çevik, bildiğimiz yetenekli Tolga Çevik. İsmail Abi, kadraja her girdiğinde, daha ağzını bile açmamış olsada nedensiz bir gülümseme alıyor insanı. Role çok yakışmış, fevkalede oynamış.

   Kayıp kız pelini canlandıran Zeynep Özder’e güvenmek hata olmuş diyebilirim. Kesinlikle çok yapmacık. Suzan karakterini canlandıran, Pelin Körmükçü içinde hemen hemen aynı şeyleri söylemeliyim.

   Tolga çevik, Komedi Dükkanı’ndan sonra gerçekten risk almış fakat oyuncu seçiminde, müziklerde özelliklede senaryoda başarılı olamamış.

- sen kimsin?
- sen kimsin?!
- asıl sen kimin?
- sen kimsin?!
.....

   Sanırım Çevik senaryoyu yazdığı sıralarda çok Guy Ritchie filmi izlemiş. Bu tarz esprilere gerçekten gülünmüyor buralarda. Ayrıca, filmin adınında yukardaki diyaloglarda olduğu gibi sık sık vurgulanması pek hoş olmamış.

   Komedi Dükkanı'nın genişletilmişi demişler eleştirirken, Tolga Çevik'te zaten buna itiraz etmiyor ki? benim düşüncemse, çok daha iyi genişletilebilirdi.

Filme puanım;

4.3/10


filmin galasından; http://ush.re/a6kb

17 Mart 2012

yeni arama motoru yandex’e bakış

   Yaklaşık 4 sene öncesine kadar, Türkiye'de ismini webmasterlar, seo uzmanları ve yoğun trafiği olan site sahipleri dışında neredeyse kimsenin bilmediği bir arama motoruydu Yandex. Bugün ise, Google’ın Türkiye'deki tahtına göz dikmiş tek şirket. Yandex’in Türkiye ayağıyla ilgili tespitler ve Türk kullanıcısı açısından başarı tahlilini yapmaya çalışalım.

  Türkçe içerikli sitelere .ru uzantılı yerlerden gelen pinglere şüphe ile yaklaşılır, Yandex’in bu nedenle türk kullanıcısıyla tanışmasıda aslında gayet hüzünlüydü. Site sahiplerinin, kendisini, uzantısı nedeniyle "backlink kazanmaya çabalayan alelade bir site." olarak yorumlanması aslında normaldi. Karşınızda kiril alfabesiyle oluşmuşturulmuş karman – çorman görünen bir site var. Ne düşünülebilir ki?

  Akabinde biraz araştırma ile, Yandex’in şifreleri çözüldü, Türk kullanıcısıda kendisinden haberdar oldu. Ukrayna, Belarus, Kazakistan ve tabii ki Rusya’da gibi ülkelerde en popüler arama motoru Yandex. Sıradaki hedefse Türkiye.

 "İnternet kullanıcılarının % 90'ının Google’ı kullandığı bir ülkede, Yandex hedefine diğer ülkelerde olduğu kadar kolay olaşabilecek mi?" Asıl soru bu. Zor olduğunun farkında olmalılar  bunun, nitekim hiç alışkın olmadığmız bir reklam filmi yayınlanıyor tvlerde şu sıra;



  2011’in başlarında şirketin Türkiye hedefi basında yeraldı, faaliyete geçmesi eylül ayında gerçekleşti. Kısa zamanda meraklı kullanıcıların gözdesi haline gelmesinin en büyük nedeni;

Yandex harita modülü;

  Google’ın, 7 senedir ertelediği Türkiye’de street view konusuna Yandex’in faliyete geçer geçmez iddalı girişi, gerçekten etkileyici oldu. Yandex harita modülünün en gözde parçası Türk kullanıcı açısından parnoramik görünüm olmasınada pek şaşırmamalı. Yalnız bunun nedeni sadece Google’ın Türkiye'yi ertelemesi değil, Yandex’in panoroma konusudna navteq ile birlikte çalışması buyük bir neden. Ortaya çıkan  bu ilginin ardından Google'da, Başarsoft ortaklığını gözden geçirebilir. Keza, Yandex'in trafik uygulamasıda mobil cihazlar için inanılmaz ilgi görüyor şu sıralar.

Panaroma modunda bir bakış için;


şurdanda, galata kulesi civarı incelenebilir: şurası.

sosyal medya’da Yandex;

  Google'ın ağır kaldığı noktada yine başarılı bir adım attı Yandex; Türkiye’ye ofisiyle kuruldu, her an takipte. Sosyal medyada, Türkiye ülke müdürü; Alisher Hasanov ve Peter Bulut Ağca’nın bizzat soruları yanıtlaması, Yandex Türkiye hakkında bilgi vermesi şirket imajı için çok olumlu.

Yandex mail;

  Hayatımda ilk kez adım ve soyadımla mail alabildim sayesinde, gerisini diğer Mustafalar düşünsün. Kolay sade arayüzü gerçekten güzel sevimli ve kullanışlı görünüyor. En ilginç olansa, yine en az Yandex map panorama aparatı kadar şaşırtan; bir mail için 3 gb veri gönderilebiliyor oluşu. Alınan tek mail; .ru, com, com.tr uzantılarına sahip aynı zamanda.

Yandex’in farkı;

  Şaşırdığım bir noktada Yandex’in centilmenliği oldu, yeterli sonuç alınamayan aramalar için; Google, Bling, Yahoo gibi diğer arama motorlarında arama seçeneği sunuyor.

  Hepimizin çok iyi bildiği "404 hata" mevzusunda da yanlış yönlendirmeler yada hatalı url’ler için Yandex farklı bir yol izliyor, bir örneği aşağıdaki gibi;


Ve bir başkası;


Kullanıcı açısından gerçekten değerli ve şirin bir nokta.

Yandex arama motoru sayfası;

  Konu bir sayfa olunca, ister istemez akla pagerank ve alexa değerleride kendiliğinden geliyor. Bahsettiğimiz site yeni bir arama motoru ve bu değerleri ona göre ölçmek gerekir diye düşünüyorum. şöyleki;

Yandex.com.tr için, bugün itibariyle;

Alexa Traffic Rank: 11,004

 Traffic Rank in TR: 107

  Arama motoruna arayarak ulaşan niteliksiz kullancı için düşüneceksek eğer,  gayet iyi aslında bu değerler. Ama dediğim gibi, zaman içinde hızla yükselen parametrelere sahip ve bir çok kişinin açılış sayfası  oldu-olacak,  araçları kullanılacak, bu değerlerin çok daha da iyi yerlere geleceğinden eminim.

  Arama sıralaması ve sonuçları konusunda bazı eleştiriler var, bunuda arama motorunun henüz yeni olmasıyla açıklanabiliriz, kısa bi zaman sonra Yandex hızlı indekslemeye geçecektir.

Takdir edilmeye değer bir yapı, Türkiye'de liderlik için en büyük aday.

* Öğretmenler günü için yaptığı sürpriz; http://ush.re/u8jj
* Henüz gelmişken ilgili haber; http://ush.re/tszc

pictures retrieved from; simtoalev.com

15 Mart 2012

the critic of "Conquest 1453"

"It was the first time in my life a movie ended the same I had predicted."

burda kendini yabancı hissedenler, Türkçe için  şurdan yaksın;  "fetih 1453" - eleştiri & yorum

  Parents who grab their kids, teachers who grab their students and high school teenages who failed in choosing the right film for making a little love, go heading your way to the cinema to ''conquest 1453'' The 60 percantage of the sallons were full of kids who between 7-12 years old, while I was wondering "what kind of shit they could get from this movie?" all of those kids started to scream after the movie ended like:

''The greatest power of the world is Turkey, no power greater than it!''

  Ehehe, anyway the best side of this movie was this part to me. I find the chance of criticing the movie in every turn considering very large scale of people already have seen it,so let's start.

  First of all, let's have a look at the Conquest 1453 director Faruk Aksoy's little filmography, then we will turn back here;

Yesil Isik (2002) - director
Çilgin Dersane (2007) - director
Çilgin Dersane Kampta (2008)director, senarist
Recep Ivedik 3 (2010)movie maker
Fetih 1453 (2012)movie maker, director

  In spite of having preconceptions for this movie, I thought it was worth seeing because we don't use to see that kind of big budgeted expensive middle age battle movies in turkish film industry. I can't help saying it requires courage making a movie like this. For the case of my preconceptions, the movie and its fragment started with prophed Mohammed's words saying;

  ''Constantinopolis would be conquered one day. What a great soldier and a commander who conquer it.''

Now let's have a look the fragment of movie below;

But I know, It is said that there is a word from prophet mohammed like that too;

''Although I am the messenger of Allah, I don't even know what kind of treat I will face''

And I also know there is an article in Quran;

 ''Say it: I am not a prophet who could see the future..I don't know what is going to happen to me and to you.I just suit the way I was told by Allah through its angels.I do nothing but to warn people.''  (Ahkaf 46/9) (translation from diyanet's resources)

  I don't want to ditch this issue, who wonders it can make a research. The only thing I am trying to say is among all the materials the easiest and also the false one was opted for the entrance. Do you think doesn't it work? Ohh it definetly works considering how pious our people are.

For the review of the movie;

  The passing of the secenes all combining badly with the visual effects, dialogs and actions,as it was influenced by a serial turkish movie ''arka sokaklar'' it has clearly been made aware that the near and far angle setting of the camera and also the narrow and broad settings of camera visor are not good. The effects were unsuccessfull like I had expected, so I didn't count this as a problem. For the one who at least played "Age of  Empire" once there were too many well-known 3-4 seconds of scenes.. Despite including these problems, I am so sure that this is the best historical movie that ever made in turkish film industry, It would be unfair to compare this movie with another turkish historical movies..

  Likewise, likewise; there was a scene that can not be forgotten,also being given a little place in fragments, while XI.Constantine (Recep Aktug acted as) was giving a inspirational speech in the collessium the effects of the crowds was the same to those ballons headed specatators in FIFA 20011 thought what an amateur work that was.

   I think; "the quality is hidden in details."  However, you spent too much money for making this historical movie, how come did you avoid the expense of making that little scene with real crowds like Gladiator movie makers did 13 years ago?


*  I caught a sound saying ''it is time to die,you shitty dog'' and there was an unreasonable retarted smile on my face. 

* Besides It can not be skipped from the attentions  that  the another son of Sultan II.Murad (Sehzade Orhan) who had a claim on the crown was given an image as a bastard traitor dog. And It was wrong,too.

* Ulubatli Hasan's (Hasan from Lopadion) massacre was also aprreciable in spite of his long dark hair covering his eyes all the time..

Acting skills issues;

 Ibrahim Celikkol who acted Ulubatli Hasan -the dude of II.Mehmed-  was one of the reasons that made the movie worth -seeing, and the same can be said for Devrim Evin who acted II.Mehmed- the conquerer of Istanbul-.  Recep Aktug -XI.Constantine- acted well, too. But they failed in sticking those beards
to him successfully.

Scenario issues;

  Because this is a movie for being made beyond commercial reasons, it is not right to criticize. But if it needs to be criticized, it can take 0 points from 10 due to the friendship between II.Mehmed, and Ulubatli Hasan whose existence has been a topic of debate in those times between historians. But as you know hundreds of mythological heroes was created with movies, what wrong if we create too?

  Now, let's go back to Faruk Aksoy's filmography, he must be really bored of making this movie without showing any asses unlike Çilgin Dershane.

 Finally, it is kind a weird movie that the ones who like don't say so in case being tagged as a hard turkish nationalist, and the ones who don't like it are afraid of saying this because it may very well contradict the idea of being a marginalist which they think they need to be. Come on, be yourself man!

The point I give for the movie:

 5.5/10

interpreter: Servet ÖNER.

pictures retrieved from; thisdistractedglobe.com, netaktuel.com

13 Mart 2012

bilinçaltı kodlama ve subliminal mesaj

 Subliminal mesaj mevzuusunun etkileri ve amacına bakacaz. Bilinçaltı kodlama olayına dalıp, en gözde uygulama alanı olan  subliminal advertising arasındaki ilişkiyi açıklamaya çalışacaz. "Kaç adet seks yazısı ahlaksız bir toplum yaratmak için yeterli?" bunu tartışıp, yeni Dünya'nın sevişgen   son düzeni üzerine yorum yapacaz, başlayalım; 


   Şimdiye kadar "subliminal mesaj" iddiasına  yaklaşım nasıl oldu, subliminal mesaj dendiğinde akla gelen ilk neydi, bi bakalım;

Vay amısınaaaaa; yarrak varmışlan çizgi filmde?

Yahut;

 Ohaaa, sex yazısı gizlemişler, vay ibneler.

   Bu gizli penislerin ve sex yazılarının, yani subliminal mesaj içeren kommörşılların ilişkilendirildiği mevzuular; illuminati, siyonizm, masonic symbols, new world order, ahlak erezyonu etc...

   Şimdi bende çıkıpta; "lan lan lan bakın bakın; burda da yarrak buldum, şurda da sex yazıyoooo, orda da am var!!1bir."  demeyecem. Bloggerlarında ekmek kapısına döndü nitekim bu mesele,. millet götünü çırpa çırpa sex yazısı arıyo lan. O sex yazısını yahut yarrak resimini bulduğunda hayatında sırrını çözecek eleman,  ama ben pek mümkün görmüyorum bunu. Fight club’ı yahut V for Vendetta’yı izledikten hemen sonra, bir gecede kominist olmayı onaylamıyorum.

“Tüketim toplumu ov ye, ayık olalım.”

   Davranış bilimine göre algı-duyum ve ilgili bilimum mevzulara bi sürtünüyüm çok kısa; sonra lazım olacak. Buralar sıkıcı lan, biliyorum ama ilerde çok eğlenecez;

  Duyum; enerji değişimlerinin sinir akımı haline dönüştürülerek algılanmasıdır..

  Algı;  kaydedilen uyarımın beyin tarafından örgütlenip yorumlanarak anlamlı hale gelmesidir.

  Algıda değişmezlik;  nesnelerden gelen uyarıcıların, duyu organları üzerindeki etkisinin göreceli olmaması. Tabak üstten bakınca yuvarlak, yandan bakınca elips olmaz, bu bir şekil değişmezliği. Aynı şekilde; şifreli kanala tek gözünü kapayıp bakınca şifre çözülmez. Bacaklarının arasından bi ağaca bakarsan, ağaç renk değiştirmez. Buda renk değişmezliği.

  Algıda örgütlenme; uyarıcıların anlamlı bir bütünlük kurmasını açıklar. Sevdiğin bir şarkıyı dinlerken melodisiyle mırıldanırsın yada sözlerini söylersin demi? sol sol do re sol mi mi falan diyen olmaz pek.

  Örgütlenme ve değişmezlik algının yorumlanması mevzusunda bir eşik oluşturur, tam burda algının kesinliği tartışılır hale gelir.

  * Müller – lyer illusion şeyini duymuşunuzdur, önemi; algının hatasız olmayacağını ıspat etmesi, algıda örgütlenme ve yorumlama eşiğinin alenen altedilebileceğini gösteriyor olması.

Vatevır;

  Subliminal mesaj’ın tanımında algılama eşiğinin altında kalacak şekilde mevzunun sözkonusu reklama yahut, hernereye iliştirilmek isteniyorsa oraya monte edildiği varsayılır. Varsayılır diyorum, çünkü subliminal mesaj konusu, psikoanaliz testleriyle kesin olarak kanıtlanmış değildir, bir nevi sikimsonik teori diyebiliriz. Teori, konunun algılanma konusunda belirli bir eşiğin altında kalmasını ve yorumlanmasının imkansız hale gelmesini varsayıyor.

    Bende diyorum ki; "Aga madem algılamamı istemiyon ne için koyyon oraya buraya apık sapık şeyler?" Oda bana diyor ki; "Şimdi değil moruk, zamanı gelince algılayacaksın, belkide eğleniyorumdur senlen ne biliyim."

  Eğer algılanmasını istenmeyen şey, koca bir penis yada bir "sex" ise bu tanım geçerli olabilir evet. Tam burda, subliminal mesajın tanımını da kimlerin yazdığı ortaya çıkıyor. Yani sex yazısını koyanlar, aynı zamanda subliminal mesajın tanımını yapanlar. Bunu farkedip adını subliminal mesaj koyanlar değil. Uff paradoksa bakar mısın amk. devrelerim yandı.

Şimdi yukardakiler ışığında asıl mevzuya geçelim; amaç.

  Bizim memlekette genelde bunun "ahlak erezyonu" için bilinçli olarak yapıldığı düşünülür ve; “Amarikanın oyunu bunlar!” derler.  Yani düz mantıkla, içine "sex" yazısı iliştirilmiş 3-5 çizgi film izleyen bebelerin gelecekte eli daşşağında gezen, aklı fikri zikri sikiş olan hatta sevişmek için an kollayan bir neslin fertleri olacağı yönünde.

 Ulan benimde işte burda anlamadığım bir nokta var; "savaşma seviş" diye bir slogan uydurulduğuında üzerine şarkılar yazılıyor, herkes memnun oluyor ama;  hemen hemen aynı işlevlikte olduğu öngörülen sex yazısına sıra geldiğinde; "aboooov ayık olak!". Ne güzel mesaj vermiş adamlar, nesi var la bunun?  Olaya bide burdan baksana, sürekli sevişen bir nesil mi istersin yoksa birbirini kesen biçen bir nesil mi? Yoksa her ikisinide yapmayan mı?

 Ben sevişgen nesli tercih ederdim. Sex mevzusunu ciddiye alacaksak eğer, ben diyebilirm ki; gerçekten büyük bir kıyak var bebelerimizin geleceği için. Keşke tvler  daha çok çizgi film yayınlasalardı biz ufakken.

  İlkokuldaykene,  bir kağıda; “AYI” yada “EŞŞEK” falan gibi şeyler yazıp; sınıfın en saf elemanının sırtına yapıştırdınız mı hiç? Ben çok yaptım bunu. İnanılmaz keyif alırdım. Eğer "SEX" mevzusu sağa sola iliştiriliyorsa gerçekten(ki buna az sonra bakacaz), benim o yıllarda aldığım keyifle çizgi filmlere meme resmi koyanların aldığı keyfi birbirine çok benzetmemek için bir nedenim yok, onuda ekleyim.

  Bilinçaltı kodlama mevzuuna dalmadan, bu aşağıdaki "The Lion King (1994)" filminde mesaj taşıdığı öne sürülen kare, buyrun;


   Bu yurkardaki kare, subliminal mesaj adına en bilindik mevzulardan biri. Bunu ben ufakken izlemiştim, envai çeşit filmin olduğu harddiskimde de varmış  film. "Bendekinde de "SEX" yazacak mı acep?" dedim baktım bi, contrastı falanda arttırdım iyice, mevzu bahis sahne saniyenin onda 2 si gibi süre ekranda kalmakta, bende bu kadar belli olmadı açıkcası.

  Donald Wildmon denen huylu bi adam, bu "SEX" subliminalini "The Lion King"de ilk farkeden kişi. Walt Disney Pictures'in bu suçlama karşısında yaptığı açıklama ise, Michigan Daily'den,  Caroline Hartmann'a şu şekilde;

"Çizgi tasarımcılarımız, SEX değil, SFX yazarak bir nevii takımın imzasını atmak istediler filme. SEX olarak algılanmasını normal karşılıyoruz, bu nedenle onu oraya yazan elemanı şutladık. Herkesten özür, kib bye."

 Disney hiç siklemedi, ceza meza falanda almadı zaten. Bu mevzuyu aklınızda tutun, gelecem buraya.

  Şu yandaki Coca Cola logosunun işitmediği azar yemediği fırca kalmadı subliminal mesajlardan yana. Olayın boyutunu biraz değiştirecem tam burda; 1886 da kurulmuş firma, 1892 den bu yana ise logosu ana hatlarıyla aynı. 1892 de böylesi büyük pazara hitabetmeyen şirketin o zaman ki elemanları eminim ki şöyle bişey dememişlerdir;

  “Lan yarın bigün bu dünyaca ünlü bir içecek falan olur, şöyle subliminal mesajlar içeren alengirli bişey olsun logomuz, tersten bakınca bişey olsun düzden bakınca bişey olsun.”

   Bunu o zaman demiş olmaları, demeyecek olmaları anlamına gelir mi? Ona bakalım; bi uçuş firması reklam hazırladı; “77 santimin kıymetini oturanlar bilir.” falan filan diye. Bak bak bak lan, nasılda alenen ilgi ve gündem amaçlı bi reklam yapmışlar demi?

   Bunu bizimkiler heralde ya çok iyi beceriyolar yada hiç beceremiyolar. Olayı basite indirgeyelim; bu reklam konuşuldu, tartışıldı, vay amk dedirtti. Yalnızca tv de yada afişler kalmadı değil mi? Beleş reklam, reklamın afişten çıkmasıyla oluyor demek ki. Bir itici güç lazım; am göt meme üçgeni. Basite gidek dedikti demi, şu aşşağdaki fotoya bakalım;

  Buzun içinde, penise aval aval bakan bir hatun silüeti var. Bariz demiyorum, çünkü ben cidden farketmemiştim. Hala bize öyle geliyor olabilir, aklımız fikrimiz böyle şeylerde olduğundan.  Basit, çok basit düşünek yukardaki 77 cm’in ışığında;

  Coca Cola, reklamlarının birine, primetimeda herhangi bir memlekette dönmesi için  saydırdığı para ne kadardır ve bu reklamlardan sağladığı fayda nedir? Bunu bilmiyorum ama ben şunu gönül rahatlığıyla diyebilirim;

  Coca cola; “Burda yarrak ve bi karı görünüyo, coca cola’da subliminal mesajlar vaağrr.” Diyenler sayesinde kaç milyon dolara eş beleş reklam yaptı acep? Bak bende bloguma koydum bu sayede.  Çok ilginç ama durum sanıldığı gibi karışık değil.

  Böylelikle en azından kendim adına, subliminalin benzer uygulamarını yapanlar için önemini anlayabiliyorum, örnek çok bunun gibi. Google Trends ile, Coca Cola subliminal’i yoklayıp; search volume index ile şirketi ihya edecek kadar reklam yaptığını anlayabiliyoruz. Aynı şey diğer markalar içinde geçerli, search volume mevzusu subliminal aramalarında bir çok dünya yıldızını bile geriye bırakıyor.  Bakalım;

Şöyle bişey olmuşmudur acep;

"Oppsss! Recep, sex yazdığımızı anladılar ürünlere, derhal çekiyoruz piyasadan derhal..."

  Tekrar yukarda, Disney Company'nin Lion King hususundaki tavrına dönelim; Disney malı nasılda masaya vuruyo demi? Aslan Kral ilk miydi Walt Disney için, değildi. Sonda olmadı zaten. Şu ünlü penisli saray konusunda da, tıpkı üstteki örnektekinin çok benzeri bir açıklama geldi; "Çizerimiz dikkatli davranmamış ve bu yanlış anlaşılmaya neden olmuş, özür. Grşrz cnm"

Meali;

 "Ben sikimin doğrusuna giderim arkadaş, noolmuş penis varsa?" 

    Nereye gelecem, lan  birisi çok fena idiot ama kim? Walt Disney Company’nin herhangi bir ürünü için "subliminal içerik" taşıdığı iddası ortaya atılıyor,  bir sonraki yıl başka bir ürüne "sex" yazısı, sonraki ay başka  bir çizgi filmde penis eskizi, daha sonra yine sex subliminali iddası. Ulan amın oğlu esteban, bu suçlamalar yapıldıkça adam neden ısrarla aynı hatayı yapmaya devam ediyor sence? Sen sikişken ol diye mi?  Harry Potter mevzusuna hiç girmiyorum zaten, uzamasın dahada buralar, ilerisi önemli.

 1923'teki, Alice's Wonderland dan  bu yana aynı mevzular.

Anlatabildim mi?

  Alice in Wonderland, Wizard of Oz ve Charlie's Chocolate Factory'nin pornografik hikayelerden uyarlandığını sonra bi ara ele alırım, şimdi mevzu bu değil ama bunu bilmeyeni sikiyolar, nerede bu işin bilinçaltı?

  Şuna sürtünüyüm bi toparlamaya yardımcı olsun diye; "Osman bak, toblerone çikolatanın logosunda çok gizli bi ayı buldum, ilk farkeden ben olmalıyım; herkese diycem herkese." mantığı ile yukardaki coca cola subliminal örneği benzer; subliminal advertising e giriş yapacaz bu noktadan.

  * Şimdi hiç girmek istemediğim bir mevzuya zorunlu yatay geçiş yapıyorum, yukarı paragrafta anlatılmak istenen kapılmışsa aşağıdakide kapılır;

   "illuminati" ve "yeni dünya düzeni" konusunda izlediğiniz videolar ve “ayık olun” mesajları sayesinde kafalarda büyüyen herkesin daşşak geçtiği  “gizli örgüt” temasını düşünün. Biraz metafor; tvde dizi akışı sırasında bir ürünün reklamı çıktığında tepede "bu bir reklamdır" anlamında bişey olur, yada "sanal reklam uygulaması vardır" vs. yazar. Sen bunun bi reklam olduğunu anla diye yapılmaz bu,  yasalarla belirlenmiştir.

  Peki, ya bu bir reklamdır yazısı olmaz ve reklam unsuru göze sokulmak için ruhsal irritasyon uygulanırsa ne olur?

    Kendisiyle bu biçim daşşak yapılmasına, yazılar yazılıp şarkılar söylenmesine göz yumduğu gibi; her türlü dikkati göze alarak bir çok hollywood filminede imgesini yerleştiren über süper düper gizli örgüt. Vay amısınaaaaaa!

   Sen aslında "illuminati vaaaağrrr ayık olalım" derken çoktan reklamını bedavaya getirdiğin yeni dünya düzeni mevzusuna  yağdanlık yapıyorsun. Dilimin ucuna geldi yine şu laf;

Kısacası; illuminati sendin aşkım.

The greatest trick the Devil ever pulled was convincing the world he didn't exist. (The Usual Suspects)


"Şeytanın en büyük hilesi, aslında var olmadığına insanları inandırmakmış." Bizim şeytanın ise ilginç bir tarzı var, o tam tersini yapıyor bir nevii.

Bu işte çok ekmek var ama uzatırsam kendimle çelişirim. Yeterli.

* Subliminal Paranoya;

Şöyle bişey vardı, tv de çıktı 2 dakkalık;


  Subliminal paranoya derken ne demek istediğim anlaşıldı galiba. Videonun sonundaki omletteki sex yazısı gerçekten ibretlikti. Eleman 8 yıllık araştırma yapmış bunun için. 8 yılım olsa böyle şeye harcarmıydım lan?  Benim için bu haberin bi anlamı var; araştırma yapıyorum ayağına, aldığı ödenekle 8 yıl boyunca çizgi film izlemiş bir adamın olduğudur.

  Bu "ahlak erezyonu" şüphesi konusunda yeterince açık bir örnek. Bebesine çizgi film izlemeyi yasaklayan insanlar var, bende ne kadar pislik adamım, 14 yaşındaki kardeşime zorla South Park izletiyorum.

   Yandaki resimde bu mevzu üzerine, üstünde 2 adet sex yazan omlete oranda daha güzel bir örnek, sex subliminal görseli ve Facebook. Gönül rahatlığıyla diyebilirm ki; ben bu Facebook un açılış ekranıyla; çük, am, göt, ve nice 3 harfi ingilizce kelimeler başta olmak üzere yazabiliyorum, tamamen algıda seçicilik mevzuu.  Beni en fazla etkileyense,  çince; "seni seviyorum" yazabilmek oldu. Sizde deneyebilirsiniz. Şundan da eminim, paintle sex yazan bu arkadaş kadar zorlanmadım.

  Bide bişey sormak istiyorum lan; buraya kadar okuyup azdın mı? Peki ahlakının elden çıkmaya başladığını falan düşünüyo musun? Neden soruyorum, çünkü buraya kadar tam 22 defa "sex" kelimesi geçti bununlada 23 oldu. hatta yetmezmiş gibi birde akrostiş yaptım ilk satırlarda;


  Eğer bi kıpırdanma olduysa onlar haklı, olmadıysa ben haklıyım. Bu kadarda düz bi adamım.

Vatevır;

Toparlayıp, bilinçaltı kodlamaya geçecem çok uzatmayak;

  "Subliminal mesaj" ne lan? "Subliminal reklamcılık"tır o iyi düşün. Nitekim eğer olaydı, "ahanda penis var, ahanda karı var, ahanda sex var" diye konuşmuyor olurduk demi?  Ama insanın doğasında var kendini daşşak oğlanı yerine koymak, illüzyonistlerin numero yaptığına inanmak istemeyişimiz gibi bişey buda. Merak ve ilgi bu konunun bokunun çıkmasında başrol oynuyor. Nasıl mı? Soldaki fotoğraf. Subliminal mesaj severlerin başucu resimlerden biri kendisi, W.D'nin yediğini, içtiğini, sıçtığını saydık zaten, ama bu işin 1 asırlık profesyoneli var karşımızda; t-shirtün Walt Disney Official ürünü olduğunu ıspatlayana blogu tüm aksesuarlarıyla beraber devredecem. 

  Arayan bulur efendim, işin gücün yoksa heryer sana "sex". Aşşağıdaki video baya uzun, sonra bi ara izlersin; eleman uğraşmış bulmuş, bulmanın koymak kadar kolay olmadığını biliyoruz nasılsa.


  Kendi yerleştirdikleri için güzel çalışma, buldukları içinse nefis bir reklam fırsatı. (izleyin azda olsa, ne demek istediğimi anlayacaksınız.)

* Subliminal Advertising;

  Subliminal mesaj  ve  reklam mevzusu arasında kurduğum ilişkiyle, yukarda çaktırmadan azda olsa bahsettim Subliminal Advertisingden, şimdi açalım biraz.

  1957 yılında James Vicary denen bi piyasa araştırmacısı, reklamcılık konusunda ilginç fikirlerini uygulamaya koydu; bilinçaltı reklamcılık.(subliminal advertising) Naaptı?

  Daha önce tanımladığımız, yukarlarda bahsedilen algı eşiği konusunu kafaya takıp, eye-blink analysis denen, görülen fakat algılanma eşiğini geçmeyen uyaranları sinemada izleyici üzerinde denedi. Danışmanlığını yaptığı sinema salonunda filmlerin bantlarına, 0.03 saniyelik mısır ve kola görüntüleri yerleştirdi.  Benim ulaşabildiğim konu ile ilgili tek görsel şu alttaki;


  Yalnızca 5 aylık bir sürede, kola ve mısır satırşarının % 50 ye kadar arttığını gözlemledi. 1958 yılında numarayı keşfedenlerin olduğundan kıllandı James. 1962 yılında ise bu hileyi itiraf etti.

  Vicary’nin uygulamasının kesinleşmesinden sonra 1960 larda bu uygulamanın etik olup olmadığı tartışmaları başladı.  Çeşitli bölgelerde çeşitli iddalar ortaya atıldı ama hiç biri ıspatlanamadı. Ispatlansa ne olurdu? Bi sik olmazdı, subliminal advertising yasalaraca bir problem  yaratmıyor asıl tartışma etik olup olmadığı.  Böylece "subliminal mesaj" konusunda Walt Disney Company'nin deli cesaretinin nedenini de bir kez daha anlamış oluyoruz.

*  Bu uygulama ortaya cıktıktan sonra, reklamcıların mevzuyu unutacağını düşünmek gerçekten saflık olurdu demi?  "Subliminal advertising"in uzun vadede gerçeklenmesinin en güzel yolu, görsel reklamlarla yapılacak olan, bilinçaltı kodlamaydı.

Örnekleyek;

  Coca Cola içen fıstık hatunlar,  ellerinde biralarla her an sevişmeye hazır  gençler, sigara içen yakışıklı iş adamları. 

  Bu yakışıklı, karizmatik, kaşı-gözü-döşü kıllı sigara içen iş adamlarının yerini,  90 larda hatırlayacağınız gibi cowboylar aldı. Parola; algıda seçicilik için cinsel imgeleme,  özendirici-imrendirici içerik ve "rol model".
            "Wow, bu sigara gerçekten godamanların işi lan, onlar gibi görünürüm heralde içersem."


                        "So cool, bende alsam elime böyle yakışır mı acep? hmmm Neden olmaya?"
                                                         
                                                            Coca Cola,  1940'lardan;

  Subliminal advertising’in etik olmadığı yönündeki tartışmaların sona ermesi, "reklam"ın bilinçaltının ta kendisi olmasına kadar sürdü kısacası. Sorsan hedef kitle derler gerçi bunada.

Vatevır;

   Şimdi tekrar James V.’nin subliminal metoduna dönelim, oğlum olursa adını kesin James koyacam; gerçekten Jameslerin kafası inanılmaz çalışıyo lan; James RandiJames Cameron, James Brown, James Hydrick...

  James Vicary'nin uyguladığı sübliminal yöntem bişey anımsattı demi; Fight club. Hepimiz tüm ölçüleri ile biliyoruz maalesef o taharetsiz çükü, şöyle bişeydi;


  1999 yılına kadar subliminal olgusunu bilmeyen elemanın bu filmi izledikten sonra yaptığı ilk iş; gidip en yakın marketten bi sigara alıp Tyler Durden pozu vermek ve hemen ardından hayatın sırrını çözdüğünü iddia etmek oldu;

“Aslında biz yohuz olm.”

  Gelmiş geçmiş en iyi bilinçaltı örneğinin kendi memleketinde 30 yıla yakın tv de döndüğünden habersiz, hayatın sırrını Fight Club’taki taharetsiz peniste aradılar. Daşşak yapar gibi bi halim var yine biliyorum ama yok. Sadete geliyorum; en kral subliminal örneğiyle tanıştırıyım sizi; Süt Kardeşler (1976) - Ertem Eğilmez.

 * Bu aşağıda, filmin full versiyonu var, 2:33'e dikkat edelim;


  O neydiii gııız?  Bulması kolay değil biliyorum, öyle olsaydı şimdiye kadar lafı muhakkak yapılırdı ben söylemeden. Şöyle bişey çıktı demi;


    Hehehe, bu bir hata muhtemelen; belkide değildir, bilemiyiciğim.Hata 2000 lerin başlarında düzeltilmiş. Bu işin üstadı, aynı zamanda eski makinist bi abime sordum; "Nedir bu abi, yapıştırma mı var, kesme biçme mi, yoksa bu illuminati oyunu mu?" 

   Görüntü girmeden ve hemen çıkmadan oluşan gri lekeler, "Süt Kardeşler"in pekte süt olmadığı yönünde ipuçları vermekte.

  Yıllarca döndü bu film tv de lan?!  Hayal meyal hatırlıyodum ama, bana öyle geliyodur falan demiştim sonofkahya bahsettiğinde.  Neyse sonra izledik, "eneeee harbiden lan?" Jeton düştü tabii.

Heheh, iyi eğlendim, neyse toparlayım bitirek;

   James Vicary’nin uygulaması ilk olduğu için önemliydi, bu gibi örnekler kısa bi googlelamayla çoğaltılabilir lakin; yakın zamanda benzer bir örneğin olmamasını; bilinçaltı kodlama konusunun, menfaat mevzusu için subliminal advertising doğrultusunda ne kadar güzel işlediğinin ıspatı olarak görüyorum.

     Şunuda ekleyim; yine gömülü sex yazısı barındıran, konunun en üstündeki resim;  "bakın bakın subliminal mesaj var" diye ortaya atılan en ibretlik resimlerden biridir, lakin bu resim; August Bullock adında subliminal mevzulara çokca kafayı takmış bir elemanın bizati örneklendirme çizimidir. Kitap; The Secret Sales Pitch.

Ağzım kurudu, yeter bu kadar.


Aldım gıdınızdan.

pictures retrieved from; onewomanmarketing.com, uludagsozluk.com, discountcigarettesbox.blogspot.com, barbadosfreepress.wordpress.com, fx.worth1000.com, adreampuppet.blogspot.com.