gelecek mevzuu; loading...

26 Haziran 2012

işte google'ın tableti nexus 7

  İlk olarak Google yetkilileri henüz belirtmeden adı ile sızan sürpriz tablet Nexus 7, tanıtımından bir kaç gün önce tüm ayrıntılarıyla Gizmodo Australia'da yer aldı.

   Asus & Google işbirliğiyle, donanım & marka bazında bakıldığında ucuzluğuyla şaşırtan Google Nexus 7'nin şık tasarımının yanında özellikleri şöyle;

*  Android 4.1 Jelly Bean işletim sistemi
* 1.3 GHz dört çekirdekli Tegra 3 işlemci,
* 1 GB RAM 
* 8 GB ve 16 GB'lık dahili depolama seçenekleri,
* IPS ekran,
* 1280 x 800 çözünürlük, 
* 1.2 MP ön yüz kamera,
* Yakın saha iletişim(NFC) desteği,
* 9 saate varan pil ömrü.

  Asıl soruya gelelim, "Nexus 7'nin fiyatı ne olacak?" 8 GB ve 16 GB'lık sürümler için $199 & $249 aralığı öngörülüyor. 
   
    Google'ın I/O 2012 etkinlikleri kapsamında tanıtılması beklenen ürünün bilgilerinin önceden sızmış olması akla başka soru işaretleri getirsede, eğer Nexus 7 hakkındaki veriler doğruysa, Google; tablet piyasasına farklı tasarımlarıyla dikkat çeken Asus'la birlikte çok sağlam bir giriş yapacak gibi görünüyor.

16 Haziran 2012

kullanıcı dostu bloglar oluşturmak

     Blog yazarlığı sadece harika bir içerik oluşturmak ve SEO çalışmaları yaparak ziyaretçi sayısını arttırmaktan ibaret değildir.Bloglar okuyucu ve yazar etkileşiminin olduğu interaktif ortamlar oldukları için bir blogcunun hedefi ziyaretçi sayısını arttırmaktan ziyade bu ziyaretçileri sürekli ve sadık okuyuculara dönüştürmek olmalıdır.Bunun için kaliteli ve eşsiz içerikten daha fazlasına ihtiyacınız vardır.Örneğin kullanıcı dostu bir bloga sahip olmak...


    İnsanlar ziyaret ettikleri bir blogu sürekli takip etmeye başlamadan önce içeriğin niteliğine, yazıların güncellenme sıklığına ve blogun kullanıcı dostu olup olmadığına bakarlar.İçeriğin niteliği ve günceliği hakkında ben dahil pek çok blog yazarı yüzlerce yazı yazmıştır bugüne kadar.Ancak kullanıcı dostu bir blog oluşturmayla ilgili çok fazla kaynak bulmak mümkün değil.Ben de bu yazıda kullanıcı dostu bir blog oluşturmanın öneminden ve kullanıcı dostu bir blog oluşturmak için yapabileceklerinizden bahsetmek istiyorum.

Kullanıcı Dostu Bloglar OluşturmakBasit Ve Kolay Erişim

   Bir blogu ziyaret ettiğimde en çok dikkat ettiğim şeylerden biri içeriğin ön plana çıkarılmış olmasıdır.Ayrıca header, footer ve sidebardaki menüler sayesinde sayfalar arasında geçişi kolayca yapabilmeliyim.Hangi kategorideki yazıları okumak istiyorsam onlara kolayca ulaşabilmeli, blog yazarına bir mesaj göndermek istiyorsam köşe bucak iletişim adresi aramamalıyım.

   Bunun için her blogcu hakkımda, iletişim gibi önemli sayfalarını belirgin bir yere koymalı, yazıları kategorilere ayırarak okuyucuya bu kategorilere ulaşma imkanı vermeli, kayıt sayfaları arasındaki geçişi kolaylaştırmalıdır.


Daha Az Reklam

   Ziyaretçileri blogunuzu sürekli takip etmekten vazgeçirecek önemli faktörlerden biri de reklamlardır.Blogunuzdan gelir elde etmek için AdSense ve benzeri reklam modelleri kullanmanızı anlıyorum fakat işi abartıp insanları irite etmemelisiniz.Unutmayın insanlar blogunuzu reklamlara bakmak için değil, yazdıklarınızı okumak için ziyaret ediyorlar.

  İçeriğinizin etrafında ve sidebarda göstereceğiniz birer reklam alanı yeterli olacaktır.Özellikle popup reklamlardan uzak durmalısınız.Şahsen ben bir blogu ziyaret ettiğimde reklam amaçlı bir popup ile karşılaşırsam bir daha o blogu ziyaret etmem söz konusu değildir.Eminim çoğu kişi benim gibi düşünüyordur.

Arama Kutusu

   Özellikle çok fazla içeriği olan bloglarda belli bir konuyu arıyorsam o kadar yazıyı tek tek kontrol edip aradığımı bulmak çok zordur.Bu gibi durumlarda sizin için basit ve önensizmiş gibi görünen küçük bir arama kutusu çok faydalı olacaktır.Bu yüzden blogunuzun bir köşesine tasarımla uyumlu bir arma kutusu koymak çoğu zaman ziyaretçilerinizin işine yarayacaktır.

Sosyal Paylaşım Butonları

   Günümüzde sosyal paylaşım sitelerinin internet kullanıcıları arasındaki yeri ve önemi görmezden gelinemez.İnsanlar takipçi sayılarını arttırmak için beğendikleri, faydalı gördükleri ve ilgi çekeceğini düşündükleri şeyleri sosyal medyada paylaşıyorlar.Eğer blogunuzda yazılarınızın paylaşılmasını kolaylaştıracak paylaşım butonları yoksa çok az kişi adres satırındaki adresi kopyalayıp paylaşacaktır.Bu yüzden kullanıcılar için sosyal paylaşım butonları büyük kolaylık sağlamaktadır.

  Ayrıca blogunuzun sosyal medyada takip etmek isteyen veya blogunuzun beslemelerine abone olmak isteyen ziyaretçileriniz için sosyal medya profillerinize ve beslemelrinize abone olmayı kolaylaştıracak eklentiler kullanmalısınız.

Okunaklı Ve Düzenli Yazılar

  Blogunuzun kalbi olan içeriğinizin de kullanıcı dostu olması için biraz çaba sarfetmelisiniz.Uzun paragraflar yazmak yerine bunları küçük paragraflara ayırarak yazmak, yazılarınızda görseller, ara başlıklar, linkler ve listelerden faydalamnak ayrıca noktalama işaretlerini doğru kullanarak yazım yanlışlarından kaçınmak içeriğinizin daha düzgün, okunaklı ve kullanıcı dostu olmasını sağlayacaktır.

Sayfa Yüklenme Süresi

   Hiç kimse yüklenmesi uzun süren blogları sevmez.Hatta çoğu zaman sayfanın yüklenmesi beklemeden blogu terkeder.Google da bunu düşünerek sayfa yüklenme hızını sitelerin arama sonuçlarındaki sıralamasını etkileyen faktörlerden biri olarak belirledi.

  Blogunuzun daha hızlı açılması için çok fazla eklenti eklemekten kaçının, daha basit temalar tercih edin, java script kullanımını minimuma indirin ve ana sayfada daha az kayıt gösterin.

 

Bu yazı; blog yazarlığı, Blogger geliştirme, SEO, sosyal medya, dijital pazarlamai kişisel gelişim konularıyla ilgilenen ve içerik üreten tarafından yazılmıştır. Yazarın diğer yazılarını kişisel blogu olan Blog Hocam’da okuyabilirsiniz.

11 Haziran 2012

"men in black 3" - eleştiri & yorum

“Geleceği kurtarmak için... Geçmişe dönüş.”

   2 yıl önce çekimlerine başlandığını tv’de duymuştum "Siyah Giyen Adamlar 3"ün. İnanılmaz güzellikte bir haberdi tabii bu benim gibi bir "Men in Black" manyağı için. Bu tarz efsanelerin, uzun aradan sonra tekrar beyaz perdeye dönüşü her zaman risklidir ve benimde aklıma  ilk olarak bu geldi. Karşımızda "Jurassic Park" ve benzeri örnekler vardı. Hasılat için hikayeyi "ite-kaka" devam ettirmeye çalışmış olduklarında; hep en yukarıda olması gereken eserin nasıl yerlere düşüp kayboluş örneklerini gördük. Riskli hareketti nitekim, peki ne oldu? O kısma geçelim artık.


    "Superman" ve "Rambo" filmlerini devam başarısı açısından herzaman örnek gösteririm. Önceki bölümünden yıllar geçmiş olmasına rağmen çıkarılan işin, yaşattığı keyif açısından hala ayakta ve leziz olması inanılmazdır. "Men in Black 3" işte tam bu bahsettiğim şeyi başarmış. Tıpkı 2. filmde nasıl 1 ile kıyaslamak aklımın ucundan geçmemişse, bu film içinde ne ikincinin ne de ilkinin daha güzel & daha kötü olduğuna dair yorum yapamıyorum. Tek bildiğim; mükkemmel bir bilim kurgu – komedi izledim. Diğer mevzulara geçelim;

* Senaryo;

   "Men in Black" ile özdeşleşen yazar; Lowell Cunningham'ın yine; “eğlenceli ve sürükleyici” temasından yola çıktığı çok belli fakat bu sefer sürprizlerle dolu bir senaryo var; Siyah Giyen Adamlar’ın geçmişe yolculuğunu izliyoruz, hedef: 1969. 1969 için yaratılan retro ise mükemmelinde ötesinde, sadece; 60’s ve 70’s hayranlarının anlayabileceği küçük detaylar var; 1969’da geçen her sahneye özenle bakın derim. Ve görünenler; hippies, chevrolet, impala, afro-amerikanlara bakış ve tabii ki folk-country müzik...

* Oyunculuklar;

  Agent K, yani Tommy Lee Jones için çok fazla koşuşamayacaz bu filmdeki oyunculuğu hakkında ama tam burda harika benzerliğin farkına varan yapımcıya ve genç Agent K; Josh Brolin’e tebrikler. Abartısız makyaj ile doğal bir benzerlik bu, "cast" kavramını ve "cast seçimi"nin önemini izzah edecekleri zaman Josh Brolin’in Men in Black’teki rolüne bakılmasını öneririm bundan sonra.


   Will Smith her zamanki gibi kusursuz. Hatta bir örnek bile verebilirim hemen; partneri ajan K’i bulamayınca Mrs. O’ya tarif ediyor kendisi;


Josh Brolin’in galadan sözleri;

 “İlk filmi abartısız 45-50 kez izlemişimdir. Tommy ile Will arasındaki uyuma büyük hayranlık duyuyorum. Tommy’nin sesinde gerçek hayatta konuştuğundan çok farklı, Siyah Giyen Adamlar’a özgü bir tını var. Rüyama girene kadar bunu dinledim durdum. Yapabildim mi bilmiyorum, ama arkadaşlarım sesimin onunki gibi çıktığını söylüyorlar. Dışarı yemeğe gittiğim zaman, "Tommy gibi sipariş veriyorsun"dedikleri oluyor.”

   Tıpkı diğer iki Men in Black’te olduğu gibi burda da bir suçlumuz var fakat kendisi gerçekten çok eğlenceli ve marjinal. Jemaine Clement’in kusursuz şekilde canlandırdığı Boris "The Animal" ile tanışın;


* Soundtrack

  1969’a geçildikten sonra daha fazla müzik beklerdim ama genel anlamda Men in Black 3 soundtrack listesiylede başarılı. Pitbull’un film için bestelediği "back in time"a buyrun;


   Fragmanlarda da görülen filmdeki o ilginç araç;



Bana anımsattığı şey; south park’ta Mr Garrison’un enteresan tasarımı oldu;


* Final;

   Daha önceki  filmlere oranla daha duygu yüklü bir final sizi bekliyor olacak. Belkide bundan önceki finallerin bile anlamını değiştirebilecek. Ben çok başarılı buldum.

Filme puanım;

8.7

4 Haziran 2012

"vazgeçmek"

    Bu tarz yazıları sağda solda görünce okumam. "Ne lan? Senin duygu mastürbasyonunu dinlemek zorunda mıyım? Ne kazandıracak bu bana amk." falan filan yaklaşımı mevcut bende. Haaa, ama şöyle ki; tutarsa devam ederim; vazgeçmek tamam, sonrakiler belli zaten;  yalnızlık, hüzün, özlem.... ehehe.

   Anlamı herkesce bambaşka yorumlanmış bir kelime bu; kimi için “zafer”i, kimi için “yenilgi”yi ifade edebilecek kadar farklı uçlarda seyrediyor. Üstüne zibilyon tane şarkı yazılmış ve bunların hepside istinasız adamın amına koyar cinsten.

  Şöylede bi dava var; çok şeyden vazgeçmek zorunda kaldığım için iyi bilirim, kimi zaman kendisi gibi insanı rahatlatan bişey yokken,  kimi zamansa insanı bu kadar üzen bir başka şeyde olmuyor. Hülasa-i kelam; insan, vazgeçebildikleri ve vazgeçemediklerinden ibaret sadece.

   Salak salak soyut şeyler üzerinden  muhabbet etmeyide hiç sevmem ama; bu kelime bana film karelerini hatırlatır. O karelerideki hislerle elle tutulabilecek kadar net bir hal alır. Tam o an farkebilirsin insanın neden vazgeçmek zorunda kaldığını ya da vazgeçemediğini.

Yavrum, kızım; herif git diyo, ne diye diretirsin ki e mathildam? Var işte, bi bok var bunlara neden olan.


Vatevır;

   Rahatlatır dedim demi bu kelime için. Aslında mevzuu sadece kendini inandırmaktan ibaret. Hatta şöyle söylersin; “Vazgeçtim, pes etmedim, erdemli olanı yaptım. Zaten bla bla blaydı.” Vayyyy amısına be kamil! İnsanoğlusun neticede, konduramıyorsun  kendine yenilgiyi.

   “Vazgeçmek” ile bir numero ilintili mevzuudur "hayal kırıklığı". Yitik ve umarsız çocukluğum cine 5’in gece yayınlarındaki şifreyi çözmeyi çalışmakla geçti. Kafayı ters yana eğdim baktım, ters döndüm ve tek gözümü kapatıp baktım, tv’nin renk ve zıtlık ayarlarıyla oynadım fakat sonuç her defasında hüsran. Neyse sonra cine 5 beleşçi gececiler için torpil geçmişti; bi gece baktım ki şifre girmiyor bi türlü kanala. 1 dk, 2 dlk, 5 dk derken asıl mevzuya giriştiler filmdekiler. Ben o günü tam bayram ilan ediyordum ki... Ekran karardı.

    Dünya başıma yıkılmıştı lan. Bir çocuğun umutlarıyla daha şerefsizce oynanamazdı heralde. Neden bu örneği verdim bilmiyorum ama; sanırım hayal kırıklığını en saf haliyle yaşadığım anlardan biriydi, beynime kazınmıştı o an. Nitekim; "vazgeçtim"  şifreli cine 5’ten. Gittim bir decoder cdsi aldım, rahatladım.

   Böylede sikindirik bir örnekle gitmek istemezdim gerçi ama neyse. Her yeni karar,  hayal kırıklıklarının ardından alınır. İşte tam burda, neden "vazgeçmek" kelimesinin bu kadar farklı ve duygusal çağrışımlar yaptığını anlabiliyorum. Zordur nitekim.  Geçen gün okumuştum; adamın biri erdemli olmak için şu tarz bi laf etmiş;

“Erdem; herşeyden tek kalemde vazgeçebilmektir.”  gibi sikimsonik bişey özetle.

   Koskoca Sokrates’in, Aristoteles’in tanımlamak için ömrünü verdiği mevzuyu bu şekil sikip atmış. Vazgeçmeyi iyice anlamadan "erdemli olmak" ve "onuru korumak" vs. hakkında bu kadar kesin konuşulamaz.