gelecek mevzuu; loading...

22 Mayıs 2012

blog tanıtımı ve twitter kullanımı

Selamın aleyküm blogcu kardeş.

  Eğer bu yukardaki karşılama çok samimi gelmiş ve bundan hoşlaşmışsan, bil ki bu yazı sana göre değil kardeş.

   Hepimizin bildiği şu Tumblr yavşaklığı(fazıl say staylaaaa) ele almadan önce, blog tanıtımı ve blogcunun sosyal medya(twitter, facebook, pinterest, ff) kullanımı konusunda son zamanlarda  yaptığım gözlemler ve sövmelere yer vermek istedim. Twitter mevzuu üzerinde duracaz, başlayak yavaştan;

     Aslında hesapta başka bi yazı vardı ama dayanacak gücüm guvvatım galmadı mınısikiyim. Her gün, kısalttığı linkleri elli defa tweetleyen blogcular(3 kuruş kazanacam diye), herkesin çokta sikindeymişcesine  tweetlerine  hashtag (#) yapanlar, profiline iş veren olarak “blogger” yazanlar(sanki maaş alıyo google’dan puşt) ve pageview sayısını(ki bunu ziyaretçi sanar keriz) dakka başı paylaşanlar  küf mantarı gibi giderek koyulaşan bir renkle ve artarak çoğalıyolar.

   "Şüphesiz ki twitter, beleşçi bir blogcu için fev-kal adeeee(ali rıza demirci tarzı fevkalede) reklam fırsatıdır." cafemystic: 34/13

   Blogu açmadan önce, yazar pek hevesliyse, iddialı giriş yapmak istiyosa ya da çok şey biriktirmiş ve bunları çok fazla okuyucuya ulaştırmak istiyosa, mutlaka bir araştırma davasına girişir. 

    Bunu yaparkende kendine bakmaz, "ben hangi bokun lacivertiyim acep?" diye. kafaya takmıştır, hedefe kitlenir. 

Google’da şu aramaları yapar bu adam mutlaka;

”blog reklamı”, “blog tanıtma”, “blog hit arttırma” vese vese...

    Bu nedenledir ki, bu tarz aramaları yapanların yolu burdan geçsin istiyorum, blog davasında reklam olayına kaydırak arayan abaza gibi atlamasınlar. Herkes  okunmak ister,  söylediklerim siklensin ister. Ama blogu açtığı ilk gün fenomen olacağını düşünecek kadarda barzo var nitekim.

Vatevır;

  Reklam, blogcunun kanındaki; kontrol edemediği takdirde başta okuyucusu, yakın arkadaşlarıda dahil, blogcuyu  kendisinden soğutmaya ve küçük düşmeye itecek enteresan bir virüs.

  Sadete geliyorum, yeap. Twitter, bir blogcunun olmazsa olmaz aparatı. Blogu için ayrıca twitter hesabı açanları ayırıp, olaya giriyim artık.

   Twitter’ı kişisel hesap görünümle kullanıp, blog linklerini 7/24 ardı ardına sıralamak, aklı sikilesice insan evlatlarında görülen acı bir sendrom ne yazik ki. Burayı açayım; bunu yapan adamın, şunu bilmesi lazım; okuyucu, blogun ilgi alanına girdiğini farkederse bir kez, milletin gözüne link sokmana gerek kalmaz. Doğrudan gelir; "Bu oğlan/hatun ne yapmış bakem." diyerekten.


İlgi görmedikçede azıtırlar genelde bunu yapanlar, "ulan siklenmiyorum tamam kabulleniyim." demek yok. Şu yukardakini Derya göndermişti, yarılmıştım; durum hakkında biraz zihin açıyor bu diyalog.

Detaylandıram;

  *  Bir post yazdın, bunu atarsın. Ok. Bir diğer postu yine aynı şekilde atarsın konusuyla birlikte. Ama aynı linki, günlerce atarsan, kusura bakma ama; über eziksin sen bilader, bırakta seven olursa onlar paylaşsın.

  * Link kısaltma davaları var bide bildiğiniz üzre, nooooluyo bu link kısaltma?  Linkin kısalttırıldığı aparatçılarla ile anlaşmalı olarak ilgili kısa linke tıklayarak gelen her ziyaretçiye sikimsonik  reklamlar gösterilerek para kazanmak amaç. Ne kadar kazanıyolar onuda söyleyim, içler acısı amına koyim;

   1.2 tl, 1000 ziyaretçi max. Hadi taş çatlasında bu 1.5 tl olsun 1000 ziyaret başına.

    Olum, net söylüyorum; bu Twitter’da kısa linklerden herhangi birine tıklayanı eşşek siksin. net. Hayatta tıklamamTwitter 3-5 ay önce, bu hangi linkte ne bok olduğu belli olmadığı için, kendi link kısaltma operatrü olan t.co’yu arayüzden çekti.

  Bak bak bak sikik blogcu; bunu Ttwitter yaptı, kullanıcılar zarar görmesin diye.  Sen hala; yok am.tc, göt.am, götüne.co saydırıyosun günde 50 link. Ulan bu kadar mı fakirsin? Bu kadar mı açsın be am feryadı? Milletin üzerinden yonta yonta, kendinden bıktıra bıktıra para kazanmayı düşünecek kadar?

   Siktir git, zahmet et blogun için Twitter aç, orda ne bokun varsa ye amk. Ama yapmaaaaaaaaaz.  Takip eden olmaz çünkü.

*  Bir diğer mevzu olan hashtag (#) konusuna sürtüneyim azıcık.

   Hashtag (#), fonksiyonu itibariyle en kullanışlı ve basit Twitter araçlarından biri. Blog için "etiket" neyse, Twitter içinde hashtag odur. Kullanışlı olduğu kadar, blogcular tarafından komik bir hal aldığıda oluyor bu zıvırın.

Bunu yapan blogcunun okuyucusuna dair düşündüğü şey şu heralde;

                                                   goşun goşun, yeni post var sikimtrak blogcumuzun blogunda!

Ama gerçek şu;


kimsenin sikinde değilsin dostum, herkes kendi keyfinde.

    Zaten günde defalarca blogunun linklerini paylaşan siklenmeyen blogcunun hashtagları istisnasız her tweetine ekleyerek neyi amaçladığını hep sorgulamışımdır. Yapmayın, aklınızı sikiyim yapmayın; komik oluyosunuz başka bişey değil.

Vatevır;

  Benzer konularda da ağzım açılınca kapanmaz. Bloglara yorum olarak bir gülücük koyup link atanlardan,  hit arttırmak için sapırt supurt sitelere üye olup back link çekenlerden falan hiç bahsetmedim konu uzamasın diye.

gıdınızdan alarak hızla uzaklaşıyorum.


pictures retrieved from: travelblog.org, 34solo.wordpress.com, funtasticus.com, galeri.uludagsozluk.com

7 Mayıs 2012

facebook'ta aşk var mı?

* Bir misafir yazısı: daima güncel blogu ve enerji dolu yazılarıyla tanınan biricit, cafe mystic'e yazdı. 

   Facebook hepimizin günlük olarak en az birkaç kere gözucuylada olsa baktığı, hatta bazılarımızın yataktan kalkar kalkmaz, gözünü bile açamadan halde akşama dek sosyalleştiği bir yer. Hatta dışarıda iken nerede olduğumuzu;

  "Ahada ben şu anda taksimdeyim",  "Şu anda boğaza karşı içiyoruz", "Eve geldik.", "Şu an sevgilimle duştayız", "Şu anda tuvaletteyim sıçıyorum." 

  şeklinde ne yaptığımızı bile nerede olduğumuzu bile yazdığımız bir yer haline geldi. Facebook'ta eski okul arkadaşlarımızı, iş arkadaşlarımızı, eski sevgililerimizi, yeni sevgililerimizi, eski dostlarımızı ve akrabalarımızı hatta öğretmenlerimizi bile ekledik, bulduk bulmayada devam ediyoruz. 

 Peki Facebook'ta aşk var mı? Facebook'ta aşkı bulabilir miyiz?

  Tanıdıklarınız arasından bulabilirsiniz. Tanıdıklarınız; yani eski bir iş arkadaşınız, eski bir okul arkadaşınız arasından aşkı bulabilirsiniz. Varsa eğer biri, yapılacak şeyler bellidir biraz;  Facebook resimlerini beğenin, durum iletisini beğenin. Sohbet ederken eski günlerden bahsedin. Buluşma isteğinizi dile getirin, sıcak bakarsa onunda gönlü olduğu anlamına gelebilir.  Buluşunca anlarsınız zaten düşüncelerini.

  Fakat karşınızdaki kişi sizinle ilgilenmiyorsa sizde ilgilenmeyi kesin, belli ki göstereceğiniz ilgi, onun bakış açısına benzer değil. İleri giderseniz ortak arkadaşlarınız ve çevrenizde sadece;  "hatun" ya da "koca" arayan biri konumuna düşebilirsiniz.

  Bu konuda bir tüyo;  aynı kulvardan birkaç hatuna asılmayın. İş arkadaşlarınızdan bir, okul arkadaşlarınızdan da bir kişi yeterlidir.  Aynı arkadaş grubundan birkaç kişiye aynı anda asıldığınızda amacınız tehlikeli bir yere sürüklenebilir, unutmayın.

Tanımadıklarınız arasından bulabilirsiniz. Facebook'ta yer alan "tanıyor  olabileceğiniz kişiler"  kısmındaki tanıdıklarının tanıdıkları kısmından;  aslında senin tanımadığın fakat ortak arkadaşlarının tanıdığı, dıdısının dıdısı olan kişileri ekleyip onlarla iletişime geçebilirsin. Bu yola başvuran yalnız insan sana diyorum; ortak arkadaşlarını "çöpçatan" olarak farzedeceksin. Tabii ki burada  da sapık durumunada düşebilirsiniz; hem karşı taraftan, hemde ortak arkadaşlarınız bu durumu duyarsa ne olacağı bilinmez. Burada önemli olan iletişime geçeceğiniz hatun ya da er kişinin '"sazan" olma potansiyeli. Hafif sazansa sizi hemen kabul edip sizinle iletişecektir.

   Sonrasında yine karşılıklı ilgi ve dikkatini çekmek için malum yolları uygulamayı unutmuyoruz.

   Facebook'taki "arkadaş bulma" uygulamalarından bulabilirsiniz. Facebook'ta sevgili/arkadaş bulma uygulamalarına üye olarak, çevrimiçi olduğunuz anlarda kimlerin olduğunu görüp onlarla mesajlaşma şeklinde irtibata geçip, sonrasında bir klasik olan; msn isteme,  arkadaş olarak ekleme şeklinde sanal bir yolla devam edecek, belkide gerçeğe dönüşebilecek bir ilişkiye sahip olabilirsiniz.

   Unutmayın, milyonlarca bekar ve sizin gibi yalnız insan var bu dünyada. Aşk sizede çıkabilir.

     Kendi açımdan çok şanslı bir insan olduğum için bu uygulamayı kullanırken iş arkadaşlarıma, iş arkadaşlarımın arkadaşlarına, okul arkadaşlarımın arkadaşlarına, eski iş arkadaşlarıma, üniversiteden okul arkadaşlarıma hatta çalıştığım plazadaki başka bir firmada çalışan bir adama kadar sayısız insana denk geldim. Düşünün yani milyon tane bekar insan varken benim şansıma tanıdıklarım denk geldi. Rezil olma ihtimalinizde var.

   Aşkı her yerde aramış ve bulamamış birisi olarak söylebilirimki "aşk" Facebook'tada yok. Dilerim ki gerçek aşkları gerçek hayatta bulup, Facebookta ise aşkınızı arkadaş olarak eklersiniz.

 biricit ilk defa misafir yazar oldu ve çok heyecanlı umuyorumki okurlar beğenmişlerdir.

[*]: biricit'in yeri 

1 Mayıs 2012

invisible children & kony 2012: petrol vaizleri

   Invisible children vakfı ve bu yardım vakfının mart ayında yayınlanan "Kony 2012" belgesel filminin amacına dair incelemeler ve bilinmesi gereken gözden kaçan ayrıntılara önce kısaca objektif ve sıkıcı, sonra her zamanki gibi subjektif bir şekilde bakacaz.

(Linkler yeni sekmede açılacak, gönül rahatlığıyla tıklatabiling.)

 Kony 2012 belgeseli, invisible children yardım örgütü tarafından hazırlanıp, mart ayının 5 inde youtube ile tüm dünyaya servis edildi. Onu sıradan bir belgeselden uzaklaştıran nedenler, invisible children hakkında daha fazla bilgi edinmenin kaçınılmaz olduğunu gösterdi. Şimdi “Bu mevzuyu neden önemsiyon la?” dersen, "geleceğe dair kehanetlerim var" derim.

   Önce invisible children vakfı nedir, videonun içeriği ve bu videonun tüm dünyada ses getirmesinin nedenlerine bakıp, ardından amaçlarına göz atalım.  Aradan geçen zaman, konuyla ilgili bir çok şeyi izleyip daha iyi anlama imkanı verdi tabii. Bu konuyu; daha sonra kesinlikle tekrar hatırlayacağımızı ve önemini o zaman kavramaktansa şimdi farketmenin doğru olduğunu düşünüyorum, nitekim; gelecekte çok geç olabilir.
 
invisible children;

  2005’de aslında Afrika'daki LRA (Lord Resistance Army: :Tanrı’nın Direniş Ordusu) örgütünün yaptığı katliamlara dikkat çekmek için Jason Russell’ın hazırladığı bir videonun ismiyken, ilerleyen yıllarda bir yardım örgütü haline geldi. Jason Russell mevzusuna sonra geçecez. Invisible Children’ın şüphesiz en büyük hamlesi, şimdiye kadar LRA konusuna dikkat çekmek için onca video hazırlamasına rağmen, gündem yaratan Kony 2012 belgeseliydi.

Kony 2012;

  Invisible Children’ın hazırladığı video, LRA örgütünün lideri Joseph Kony’nin durdurulması için farkındalık yaratmayı amaçladı. Onu farklı kılan en büyük şey; Uganda’ya askeri müdahalenin şart olduğu konusunda yönlendirici olması, öyleki; yaratılacak toplumsal farkındalık, siyasilerin olaya el atmasına neden olacağını ön görüyor. Burası önemli; video, ilk kez, halkın siyasi karar mekanizmasını askeri müdehaleye zorlama insiyatifini kendisinde görmesini istiyor. Yani; savaşa karar veren halk olacak.

Joseph Kony’nin yakalanması, videoya göre Kony’nin meşhur edilmesinden geçiyor.

Joseph Kony;

  Uganda Hükümetinin 2005’te uluslararası ceza mahkemesine başvurmasıyla yakalanma kararı çıkarttığı, Lord Resistance Army gerilla grubunun lideri, bilenen en azılı çocuk istirmarcısı. Çocukları ordusuna katmak, ailelerini zorla öldürtmek, cinsel istismar, işkence nedeniyle aranıyor. 2006’dan bu yana ise kendisini gören yok.

   Kony 2012’nin aldığı destek ve gördüğü tepkide tam burda başlıyor aslında. 2006’dan beri görülmeyen, eylemde bulunmayan bir gerilla lideri var ve Uganda Devlet Başkanının konu ile ilgili söyledikleri; "Uganda bir barış ülkesi, kony uganda da değil." Kony 2012’nin hazırlanış zamanlamasıda gayet ilginç; Uganda’da petrol izine rastlanmasından yaklaşık bikaç yıl sonrası. Invisble Children’ın Kony kampanyası 2011 in başlarına kadar gidiyor.

   Invisible Children’ın Kony 2012 ile birlikte, kampanyaya destek için ilginç yöntemlere başvurması ve videodaki çelişkilerde milleti kıllandırdı tabii. visible children adındaki siber blogda yazanlar başta olmak üzere,  çeşitli internet sitelerinde kampanyanın amacı ve tutarsızlığı sorgulanmaya başlandı. Ortaya çıkan dökümanlar, Kony 2012'nin göründüğünden çok daha farklı bir noktada olduğunu işaret ediyor gibi.

  invisiblechildren.com'da bu kampanyanın sürekliliği ve hedefe ulaşması için istenenler, yanlızca videonun paylaşılması değil. Yaratılacak farkındalık için satılan ürünlerden bazıları; t-shirt, action kit, poster... Yani tam burda kampanya boyut değiştirmeye başlıyor, bana sorarsan inandırıcılığını yitirmeye. Bu mevzuyu ele alacaz. Her ne kadar, bu kampanyanın şeffaf bir şekilde yürütüldüğünü belirtselerde olayın içine dalınca “lan yoksa?” sorusunu soruyo insan kendi kendine.

Vatevır;

  Ugandalılar bu işe ne diyor, buda olayın diğer şeysi. Kony 2012’ye göre; askeri müdahaleye tüm ugandalılar;  “ovv yeah dude, come and fuck lra”   gibi yaklaşıyor. Lakin Uganda’da bu belgeselden sonra yaşananları gazetelerinden ve ugandalıların sosyal medyadan verdiği mesajlarla anlamak mümkün.

  Özet; hiçbişey göründüğü gibi değil. Peki böyleyken neden bu kampanyada gösterilmek istenenler gerçeklerden farklı, buna bakmak lazım. Önce Kony 2012 mevzusundan başlayalım bakmaya...


   Video’yu seslendiren ve yöneten Invisible Children kurucusu Jason Russell. Bu isim önemli, atın hafızaya. Çok sıkıldım amk gazeteci gibi konuşmaktan. Yeter bu kadar.

Kony 2012;


  “Nothing is more powerful than an idea whose time has come”. Bencede zamanı gelmiş fikirlerden daha güçlü birşey yok.  Ama zamanının gelmesi için  beklenen bu fikir; Uganda’da işe yarar petrol rezervlerinin keşfedilmesinden 5 ay sonrası olmamalı. 

  Daily Monitor Uganda’nın en daşşaklı gazetesi; bol yorum katılarak servis edilen haberde özetle Uganda Dışişleri Bakanı Henry Okelle Oryem'in sözlerine bi bakmam lazım;

   ¨İçsavaş nedeniyle halkımız kırılırken, insanlar acı çekerken o kadar yalvardık, uluslararası camiayı göreve çağırdık, hatta Avrupa Birliği'ne barış kuvveti gönderin diye haber gönderdik, kimse bizi o zaman dikkate almadı, şimdi nelerin değiştiğinin farkındayız ama yinede Amerikan askerî yardımı ve asker sevk etmesini sevinçle karşılıyoruz, zira gerilla kuvvetlerine karşı direnecek gücü yitirmek üzereydik¨

   Hani "sikeceksen sen sik" hesabı, ne desin. 23 yıldır iç savaşın yaşandığı memlekette, eğer fikri uygulamaktan daha güclü bir şey olmadığının anlaşıldığı vakit gelmişse, bu fikir sevap için değil menfaat içindir. Fikrin ne olduğuda malum ama açacaz ilerde.


   Oğlu Gavin ve ona bırakmak istediği sevgi pıtırcığı dünyadan bahsettikten sonra, Gavin’e birinin fotoğrafını gösterip adını sormasıyla mevzuya giriş yapılır. Jacob, Russell’ın 10 yıl önce Uganda Gulu’da tanıştığı LRA’in zulmünden kaçan çocuklardan biridir. Yaşadıkları anlattırılır. Abisinin öldürülüşü vs.

   Russell’ın 10 yıl önce Gulu'da ne işi vardı lan? Diye sorulacak olursa, cevap çok zor değil lakin o cevaba ulaşmak ve kesin olarak teyidetmek çok zor. Lakin biz buna misyoner faaliyetleri için; yani “yardım” için diyoruz. Şöyleki; theatlantic.com'daki şu haberi incelemek lazım, nitekim Russell’ın bundan hoşlaştığını sanmam.

  Tam burda aklıma bi haber geldi lan, ne diycem; şimdi başlığı falan görüp olayın nerelere gideceğini zaten tahmin etmek mümkün ama zihinleri açmak için faydalı olacağını düşündüğüm bi mevzu daha var, derin nefes alıp bol bol düşünerek okunmalı aşağıdaki haberi;


  Zaman’ın haberi; "Petrolü bulan Uganda, Türk yatırımcıları bekliyor." hemen ardından; "Okulu ve müteşebbisleriyle ülkedeki Türklerin varlığı, bu ülkede yatırım yapacak Türk girişimcileri, başka ülkelere göre şanslı kılıyor."  Missionary falan demiştik demi, hı hı. Ne alakaysa aklıma geldi söyleyim dedim.

Devam;


  Sağa sola Kony’yi ünlü yapmak için afiş asmaya koşuşturan hatunlarımız. Video’nun bu kısmı invisible children’ın açıkladığı, internetteki viral Kony eyleminin sokağa taşacağı 20 Nisan gününü temsil ediyordu. 20 Nisan'da ne oldu peki?

   Heç bi sikim olmadı. Amerika da eylem için afişler duvarlarını buldu bazı şehirlerde ama avrupa şehirlerinde 20 Nisan abartıldığının aksine gayet sıradan bi gündü. Yani insanlarada hak vermek lazım; twitter’da Kony videosu tweetlemek seni cool gösterebilir elbet lakin mahalle bakkalının duvarına Kony 2012 posteri yapıştırmak; “bu kim amk?” diyecek olan Mehmet amcaya açıklaması gayet zor olduğundan pek yaklaşılmayan bi mevzu.

  Yukarılarda bir yerde invisible children’ın eylem için hazırladığı dükkan'dan bahsetmiştik  icstore.myshopify.com  sitesinden Kony'yi ünlü yapmak için sepetinizi doldurabilirsiniz. Neler vardı markette; action kit, t shirt, posterler, bileklikler. "İnsanlık için, barış için, sevgi için bile olsa herşeyin bir bedeli var" diyor invisible children, hepsinin etiketi var. İşte tam burda, bunları alan über barışçılarının paraları nereye gidiyor? Sorusu akla geliyor tabiii. Buna sonra değinecez.


   Jason’ın oğlu Gavin’in önüne Jacob ve Kony’nin birer fotoğraflarını koyup; "bak bu kötü adam, bak bu jacob, Joseph bunları ailelerinden çalıyor bla bla.." deyip yorumunu alması, bu videodaki en tartışılan mevzulardan biri oldu aslında.  Biraz sonra şu olacak;  "Gavin, Joseph kötü, ne yapılmalı?", "o durdurulmalı". yeah! bingo! Bunu bi çocuğa söylettiğinizde şüphesiz daha etkili. Kony’ye çocuk istirmarcısı demiştik değil mi? Jason’un bu yaptığı çocuk neyi oluyo tam olarak?


   LRA’in yaptıkları etkileyici bir sunumla veriliyor; kesilmiş dudakları olan çocuklar, tüfek tutan çocuklar. Sayıları; 30 000. Burda önemli olan, tam olarak 30 000 kişi diye nitelenen LRA madurlarının, LRA'in gücü anlatılırken vurgulanıp gerilla gücü olarak yansıtılması. Jason bu 30 bin kişiyi, sonraları LRA'in gerilla kuvveti diye nitelesede, 100  kişi civarında olduğu bilinen LRA'in, hala eylemde olduğuna dair söylemi ve Kony’nin 6 yıldır ortalıkta olmadığını gözardı edip, hala katliamlar yaptığını savunması ilginç.

  Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin Kony hükmü ve liste başı suçlu olduğunun vurgulanmasından sonra UCM’nin baş danışmanı ve oğul Gavin’in aynı fikirde birleştiği vurgulanır. Ne yapılmalı sorusu sorulur, Cevap: eğer Kony tüm dünyaca tanıınmış olsaydı, çoktan yakalanabilirdi. Nasıl yani? Toplum, askeri harekete geçirir.

  Aklıma ne geldi lan; Usame Bin Laden. Nasılda meşhurdu değil mi? 30 yıldır terörist olmasına rağmen,  tüm dünyaca ünlü olması 11 eylül sonrasına rastlar. Hatta ilginçtir, öldürülüşüde Amerikan askerlerinin Afganistanda işini bitirip, fermuarını çekmesinden bi kaç yıl sonraya rastlar.

Hayat çok garip, vapurlan falan.


Ugandalı politikacılara söz verilmesi ihmal edilmez. Her ne pahasına olursa olsun, müdahalenin şart olduğu yönünde görüşlerini bildirir bu politikacılar. Tanıdık geldi mi bu tipler?


  Russell, "...Eğer devlet durumu bilseydi mutlaka bişey yapardı. Bilmiyor, bu nedenle konuyu taşımalıyız." diye belirttikten hemen sonra; "Biz sorduk, BM’nin konuyla ilgili yapabilecek hiçbişeyi yokmuş." demeyi ihmal etmemesi önemli.
  BM’nin görevinin; Amerikalı politikacıların etkisiyle başlatılacak Amerikan askeri müdahalesine atılması söz konusu. "BM diye bişey yok, olsada yapacak bişey yok." bu konu onları aşar mevzuusu.

   Aklıma 1993  BM Barış Gücü Somali Operasyonu geldi bak şimdide. Şu hani Amerikalı askerlerin kıstırıldığı operasyon. Şuna yemin edebilirim; Somali'de o yıllarda yaşanan karışıklık çok daha büyükken bu müdahale BM tarafından yapılmıştı. Aktif bir içsavaş,  öldürülmesi gereken bir isim.  Şimdi ise durum basit, sınırlı sayıda yok olmak üzere bir güç ve belirli bir isim var.  Şimdi buna rağmen, BM’yi boşver, bu Amerikanın işi demek nedendir amına koyim sorması ayıp?

   Bu operasyonun oyunuda vardı, hikayeside yazıldı sonra filmi falanda yapıldı hatta. Delta Force’un en sevdiğim oyunuydu diyebilirim. Amerikan askerlerine çemkiren sivillerden 1,2,3,4 tane falan öldürebilirdiniz. 5. yi öldürdüğünüzde: mission failed.

  "Çok öldürdün bilader, tamam sivil öldürebilirsin ama bu kadarda fazla amına koyim." der gibi tamda.

Devam edek neyse;


   2011 yılında hız kazanan kampanya amaca doğru hızla ivmelendi, nitekim; Obama 2011 ekiminde 100 "danışman asker" gönderdi. Buradaki “danışmanlık” lafı enteresan. Görev tanımı, Uganda askerlerini eğitmek olarak açıklanıyor.

   Neyse; filmde de zaten kampanyaya destek veren yüzlere yer veriliyor. Destek veren ünlüler arasında Justin Bieber’de var. Asıl kişiye gelmeden önce, bu kampayaya Türkiye'den de zamanında destekleyenler oldu, az olsada hala var. Hadi tamam Kony falan filanda, geyik gibi görünebilir önce; ulan hiç mi sormadın kendine sikik; Justin Bieber’le aynı mevzuya destek veriyorum, bir sorgulayım şunu?

   Onu geçtim, George W. Bush? İnsanlık barışı için başlatıldığı öne sürülen bu kampayaya sen bunca yaşanan olaydan sonra, bu adamın insanlığa katkısını gözönüne alıp hiç yargılamadın mı? 


"Lan? Bush? İnsanlık, barış? Masum çocukların katledilişi?"

Bak şimdi önemli mevzuya yaklaşıyorum;

Uganda Devlet Başkanı, Amama Mbabazi(adı çohoş) twitterdan basbas bağırıyor; "Kony, uganda’da değil. Uganda şu an bir barış ülkesi." Mbabazi bunu Russell ve invisible children’a  twitterdan da dedi, konu ile ilgili haberlerde de belirtti. Russell ne cevap verdi? Hiç.


 Parlak kolej çocuğu suretindeki avcılara mı inanacaksın, asıl kişiye mi? İşte tüm mesele bu. Ben o halde, bırakında; invisible children’ın amacını sorgulama hakkını kendimde bulayım.

  Oryem Okello ile Mbabazi’nin söylemleri başta çelişki gibi duruyor lakin dikkatle incelendiğinde Okello’nun tırsakça konuştuğu anlaşılabilir. Karşında dünyaya karşı seni kullanan milyonlar var, sense söylediklerine kasıtlı olarak sadece Uganda gazetelerinde yer verilen dışişleri başkanısın. Hayat... pardon; menfaat... Ugandalının ne düşündüğünden çok Uganda'ya barış götürmeyen sesi çıkıyor yani.

Vatevır;

  Efsane videomuz, bildiğiniz gibi “Bunu paylaşmayana kafam girsin.”  gibisinden bir mesajla bitiyor. Videonun ardından yaşananlarda vahim. Yayından 2 – 3 hafta sonra Jason Russell mahallesinde çırılçıplak gezerek sağa sola küfredip aynı zamanda 31 çekerken görülüyor. Bunu gören bir şoför, polisi arıyor ve Jason mapusta. Sonrada psikolojik destek ünitesinde.

Jason’ın bu hareketini invisible’dan arkadaşları yorgunluğa bağlarken karısı ne diyo bak sen;

"Jason hazırladığı videoyu 80 milyon kişinin izleyeceğini tahmin bile edemezdi, bu yüzden bunalıma girdi."

   Dişlerimi sıkıyorum espri yapmamak için amk. ama maalesef; buna kim inanır?

*  Video’nun yaklaşık 10 dakikası, izleyenleri paylaşıma yönlendirmek için hazırlanmıştı,

2011'in başından bu yana politikacılarla kampanya hakkında görüşmeler Amerikan basınında yer almıştı,

*  Kampanyaya destek veren ünlüler(ki hepsiyle Russell ayrı ayrı görüşmüştür), twitter hesaplarında  Kony 2012 belgeselini çatır çatır paylaştı.

* kony2012.com'da video hakkında izlenme ve yorumlanma sayacı eklendi.

   Sen hala dersen ki; “80 milyon kişinin izleyeceğini hesap edemedik.” götümle gülerim sana. Ki bu mevzudan bikaç hafta sonrada Kony 2012 belgeselinin devamı niteliğinde olan, part ii: beyond famous videosu paylaşıldı. Tutmadı.

   Jason’ın soyunması, videoda çocuğuna yer vermesi, sık sık Ugandalı çocuğu arkadaşım diye vurgulaması, videoyu Facebook hesabından görüntülerle süslemesi ve soyunduktan sonra eşinin-arkadaşlarının yaptığı açıklamalar bizi bir tek yere götürüyor;

Bu video jason’un kişisel videosudur.

   Öyle olmadığı aşikar. Bugün kim tek başına istediği için millerce uzakta bir savaş başlatmaya yeltenip, başarılı olabilir? Plan işliyor; yüzleri Jason ve arkadaşları olan bir özgürlük harekatına doğru hızla yol alınıyor. Parlağın haberi için buyrun burdan yakın.

  Jason’ın evangelist olduğunu ve babasının Christian Youth Theater’ın kurucu olduğunu demişmiydim? Bizde de olsa ya; Müslüman Gençlik Tiyatrosu. Eheheh.

  * Şu siteyi dikkatlice inceleyip anlamak lazım; missionariesofafrica.

   2009’da Nijerya'da müslümanların keyif için öldürüldüğünden ben haberdar iken, invisible children’ın; Jason ve saz arkadaşlarının Nijerya'nın, N'sinden bahsetmemiş olmalarını düşünmek lazım.(ki artık katliam, yerini bombalamalara bıraktı devam ediyor)


Nijerya'da 2009'da sıradan bir gün;


   Sokakları 3 yıldır hergün cesetlerle dolan bir ülke için yapılan hiçbir şey yokken; 6 yıldır ortalıkta görünmeyen ve fiilen bitmiş olan bir örgütün birden bire gündeme getirilmesiyle, kimlerin bu işte parmağının olduğunu tahmin etmek benim için zor değil. Jason o sıralar muhtemelen insanlık için uğraşmaya devam ettiğinden bundan haberi olmadı.

  1994’te Ruanda BM’nin sikko yardımına muhtaç bırakıldı.  Aşağıdaki fotoğrafı herkes bilir ama Ruanda'da herşeyini, tüm sevdiklerini kaybetmiş bir tutsi adama ait olduğunu pek bilen yoktur nedense. Ruanda'da petrol yok.

 
  4 yıl önce Kenya’da inanılmaz bir dram yaşanırken haber sitelerinden seçmeler; (invisible children’dan konuyla ilgili bir bilgiye ulaşılamadı)


  Kusura bakmayın ama, sikerim ben böyle dünya barışını. Beyaz adam her yerede beyazdır. M. Serdar Kuzuloğlu yazmıştı internet sitesinde:"Milyonlarca çocuğun bizden küçük bir isteği var"diye bir yazı; o çocuklar yalnızca 2012’de değil, yıllardır yardım istiyorlar ve o çocuklar, bi avuç işbirlikçi parlağın yardım için akıllarına bir sabah aniden geldiklerininde farkındalar. Şimdi buraya geçecez.

Yukardaki ibretlik haberinin kaynağı için şurdan; şurası.

  Bu yazıyı Kony mevzusunun sıcak olduğu zamanlarda, Jason henüz giyinikken yazacaktım aslında ama bazı şeyler engel olmuştu. Şimdi iyiki o zaman yazmamışım diyorum. Nitekim geçen sürede daha dikkatli izleme fırsatı oldu. özellikle Uganda’da kampanyanın etkilerini çok merak etmiştim. Beklediğime değdi.

  Kony 2012’ye göre askeri müdahale için tüm Ugandalıların götünü bile verebileceği ima ediyordu lakin daily monitor’ün haberine bir bakak mı?


   Bu haber, Kony 2012 belgeseli sonrası olayın iç yüzünü ele alan visiblechildren.tumblr.com’da da belirtildi. Invisible Children sanırım, 3-5 ugandalıyı kamera karşısında konuşturduğunda tüm dünyayı ikna edebileceğini düşündü diye tahmin ediyorum. Aşağıdaki kızımızda mevzu hakkında görüşlerini bildiriyor, olaya benim gibi bakmasada; en önemli ortak noktamız; Kony 2012 bir Amerikan silahlı kuvvetler harekatıdır.


   Şimdi biraz düşünelim. Elimizdekiler; Nobel Dünya Barış Ödülü sahibi başkan,  Irak ve Afganistan'a özgürlük için dalıp kısmen kamuoyunun tepkisini almış bir ülke.

   9 yıl içinde 3. defa bir yere demokrasi götürmeyi aynı şekilde alenen yapabilir mi bu ülke? Yapamaz. Çeşitli cinliklere ihtiyacı var, invisible children ve kony 2012 bu cinliğin tam kendisi oluyor. Nasıl mı? savaş istemeyen bir kamuoyu varken, savaş için kamuoyunun desteğini alarak.

   Anladın nı? Basit. Çok akıllılar. İlluminati'yi, subliminal mesajı, üçgeni, sex yazısını, yarrağı küreği filmlerde ve reklamlarda arama evladım, budur işte onların tamamı.

  Invisible Children hakkında; visiblechildren.tumblr.com, guardian ve daily monitor’un dikkat çektiği bir konuda vakfın finansal yapısıydı.  Kony 2012 kampanyası kapsamında elde edilen gelirlerin söz verilen yerlere gidip gitmeyeceği tartışıldı.  Malum kampanyanın sitesinde göze sokulan "donate!" butonlarını şimdilik pas geçerek, örgütün 2011 finans raporuna bakalım.


  Conside & Conside kimdir biliyong? Amerikalı dandirik şirketlerin finansal araştırmalar için başvurduğu bir finansal araştırma şirketi.  Parasıyla yani. Us. Goverment imzalı hiçbirşey yok bu belgelerin hiçbirinde.  Yani kendin yaz, altınada kendin imza at. Yeminli müşavirler, ama neye yemin ettiklerine bağlı.

Barbara Among’un bu mevzu hakkında daily monitorda uzun uzun yazıları varda, siktiret şimdi onları, şu var;


   Barbara’ya 50 defa tweet attım, "Barbara caps alacam kaldır şu yumurtayı amk." diye ama ya bu kadın gerçekten yumurta, ya da google translate’den haberi yok.  eheh.

Vatevır;

   Videoda yer sık sık yerverilen Kony için eylem paketi; action kit mevzusu var tabii birde.

   30 dolara, evet evet yanlış duymadınız yalnızca 30 dolara alacağınız action kit ile, sizde Afrika’daki mazbut çocuklara yardımda bulunabilir, kony’nin tutuklanması için katkı sağlayabilir, hatta dünyaya barış getirebilirsiniz.”

 Konfeksiyon atolyesi mübarek, siteyi yukarda bi yerdeydi. Asıl ne diyecem bak, arkadaşım almış bu action kit zımbırtısından, bu yazıyı yazmaya hazırlanırken haberim oldu.

- Neden abi?

- Dünya daha güzel bir yer olsun istiyorum Mustafa, analar ağlamasın.

- Anlıyorum.

  Buna benzer bi muhabbet işte. Ne diyeceksin? Bi yazı yazacam blogda, oku onu dedim.  Kony bilekliğinin yarattığı cool duruşu ne yazık ki yerel yardım kuruluşlarının kampanyalarından elde etmek çok zor. O değilde, t shirtteki piramit mi lan?. Eheh.

Neyse;

   2011 yılında gösterime giren bir film vardı;  Machine Gun Preacher. Başrol; ergenlerin sevgilisi, Gerard Butler. Based on a true story muhabbetindeki bu film;  90'ların başlarında gönüllü olarak Uganda'ya giden, Sam Childers’ın hikayesini anlatıyor. Dinsiz ve imansız Sam’in, bir anda Tanrı'yı bulup kendini insanlığa adayışından yola çıkan film,  tam bir samanyolu tv dizisi kıvamında teması itibariyle.

   Film’in yılına 2011 dedik demi lan? Invisible children’ın Uganda’ya müdahale fikrini fiilen gerçekleştirmeye başladığı yıl. Kony 2012’nin gündeme geldiği yıl. Hollywood’un klasik gaza getirme operasyonlarından farklı olarak bu film, tamamen duygu sömürüsü kullanıyor. Sonuç; Ugandalılar amerikanın adaletine muhtaç.

   Filme bakalım biraz, izlemeyenler için önemli değil, nitekim bok gibi bi filmdir kendisi.

  Geçelim şu filme;


 Sudan’ın güneyinde (LRA’in etki olduğu bölgede) bir köy baskınıyla başlar ve ailesini öldürmeye zorlanan bir çocuğun durumu yansıtılır. İlk 10 saniyesinde adamın amına koyarlar bu dramatik görüntülerle.


 Hapisten çıkıp evine dönen Sam, striptiz yapmayı bırakan, yeni bir iş bulan ve kendi deyimiyle artık isa’yı bulmuş olan karısına, striptizi bıraktığı için çocuğunun ve kaynanasının önünde sağlan bir güzel fırça çeker. Durumu o kadar vahimdir.


   Kural dışı yaşayan Sam, “kötü” sayılabilecek ne varsa bünyesinde barındırıyordur. “Siktiğimin zencisi” sam için gayet sıradan bir hakarettir oysa. Kim der ki Sam, bu karede o küfrettiği ırka mensup insanlara yardıma gidecektir? Ooo shit. İnsanlık işte. Herşeyin üstünde. Yani en azından burdan çıkarılması gereken şey bu olsagerek.

   Sam’in başı, belaya girer; bir adamı öldürmüştür.(aslında ölmediği sonradan ortaya çıkar) Karısından yardım isteyen Sam, kendini kilisede bulur. Afrika'da misyoner faaliyetlerde bulunan Pastor Relling’in konuşasından ve çağrısından etkilenir, orada kutsal suya bandırılmaya karar verir. Suratındaki ifadeden; "ulan iyimi ettik buraya gelmekle amk." sonucunu çıkarmak zor değil.


  Sam  artık bir bebek gibi günahsızdır. Sudan’a gitmeye ve oradaki yardıma möhtaçlara yardım etmeye karar verir. İnşaat işlerinden anlayan sam, döndüğünde birde kilise yaptırır.


  İç savaş bölgesine gönüllü olarak geçen sam, oradaki çocukların hayatını güzelleştirmek için elinden geleni yapar ve Uganda ulusal ordusuyla LRA'e karşı çatışmalara girer. Bir kilisede orda yapar.


   Daha çok cabalaması gerekir Sam’in. Tek başına gücü yetmemektedir, inancını yitirmeye başlar. Para toplamak için  elinden geleni yapmasına rağmen godamanlar tarafından ciddiye alınmaz.

Açalım bu kısmı;

   Sam, istismar edilen çocuklar için kapı kapı gezerek; sadece insanlık dramını anlatarak onların hayatı için değişiklikler yapmayı kafa koyarak istediği karşılıksız yardımlar; her daim; “anlıyoruz, yapabilecek bişey yok”, “yeterince ciddi değil” gibi nedenlerle geri çevrilir. Yardım edenlerse daşşak yaparcasına yardım eder.

   Tam burası, Kony 2012’de de altı çizilen; "bu dramdan kime bahsetsek siklenmedik,  yapacak bişeyimiz yok dediler" temasına çok benziyor. Ulan sayısız ünlünün; twitter’da ya da haber bültenlerinin canlı yayınında desteklerini belirtmek için konuşanlara rağmen Russell’ın; "Bizi kimse siklemiyoooo :/ siz dünya halkının bu konuda duyarlı olması, herkesi harekete geçirecek." demesi bile, olayın asıl amacının duyarlı olmakta çok daha fazlası olduğunu gösteriyor. Daha açıklayıcı olsun; "Para falan tamam olum bizde, amacımız destek falan değil. Oraya adımımızı sözde insanlık için atıp, paranın amına koymaktır, buda bunca yaşananlardan sonra ancak ve ancak en güzel şekilde, halkın müdahale istemesiyle olur."

   Sam’in tekrar savaş bölgesindeki çocuklara dair yaşadığı trajedi, iyice zıvanadan çıkmasına neden olur. 20-25 çocuğun, yakıldığına tanık olur.

   Filmi izleyip, yorumlayan sevgi pıtırcıkları şunu pek sık demişlerdi;  "yönetmen o kadar güzel işlemişki, hiç yorum katmadan gerçekleri göstermiş".

  Ulan gözünü kulağını siktiğimin insanı; eşine snuff filmlerde rastlayamayacağın bir görsel var bu filmde. Yakılıp, kül olmuş çocuklar. 5-10 saniye ekranda kalan bu görüntüden sonra nasıl yönetmen yorum katmamış diyebilirsin sen ya? Yönetmenin çıkıp rol alması mı gerekir?


   John Garang’ında ölüm haberinden sonra kendini iyice kaybeden  Sam, barda demlendiği sırada yanına yanaşan biri kendisini tanır.

“Senin için afrikanın rambosu diyorlar..”

   Bu muhabbet beni aldı,  24 yıl öncesine götürdü. Amerikan sinemasının yaşadığı en büyük ironiye doğru bi flashback yaptım. Harbi Rambo vardı demi? Rambo iii’te iğrenç pislik acımasız şerefsiz rus generalin baskısıyla ezilen mazlumları kurtarmak için Afganistan'a gitmişti.

  Yıl oldu 2001;  Laden 2001 belgeselini izledik; ünlendirilen başka bir terörist için ekim ayında  Afganistan'a müdahale eden Amerika ve  yıllardır sivil kayıplar veren bir ülke. Afganlar bu savaşı Rambo’daki "koooopıreyşın" diyen pis rus generale değişirlerdi, işte bundan eminim. Rambo'da makinalıyı sağlam kullanırdı.

Hayat gerçekten çok garip lan.

Film biterken; "Joseph Kony ve LRA'in Kuzey Uganda'da terörist hükmü devam ediyor." demek ihmal  edilmiyor; bariz bir yalandır.

   Hani vardır ya; şimdi bilmem kim mezardan kalksa gelse ne der falan filan...  Sadece dans ettikleri için(Wounded Knee), dağa taşa kuş ismi verdikleri için öldürülen kızılderililer kalksa gelse, sorsak;  "Beyaz adam katliamcıları durdurmak için seferberlik ilan ediyor, ne düşünüyosunuz?" diye, ne derler acep?


Vay amk. lafını en son delikli demiri gördüğünde demişlerdi nitekim.