gelecek mevzuu; loading...

30 Ocak 2012

dünyanın en şanssız adamı: tsutomu yamaguchi

 “Adı güzel kendi güzel Yamaguchi, erkenden kalkıp uyuyan hanımını öptü ve iş için yola çıktı, yine sıradan bir gün olacağını düşünüyordu...”

   Bugün enteresan bi hikayeden bahsedecem lan, hemen sordunuz muhtemelen görünce başlığı; “Ulan bi adamın başına ne gelebilir dünyanın en şanssızı olabilmesi için?“ bende çeşitli olaylar için sorguladım ve az sonra anlatacağım hikayenin başrolündeki elemanın gerçekten dünyanın en en bahtsızı olduğuna kanaat getirdim. hady bakim, başlayak.

  Tsutomu Yamaguchi, ii. Dünya Savaşı'nın patlak verdiği sıralar yirmili yaşların ortalarında, büyüklerine saygılı, çalışkan, efendi mi efendi, işinde gücünde bir mühendisti. Sabah erkenden uyanır; hanımına çay demler, karşıdaki börekçiden 2 açma ve 3 zeytinli poğaça kapıp kahvaltı sofrasına getirir, sevdiceğine rafadan yımırta pişirir, kahvaltısını yapar yapmazda acele ede ede işe yetişmeye çalışırdı. Öyle bi adamdı Tsutomu...

 8 Aralık 1941 deki, Pearl Harbor Baskını'ndan sonra Japon halkının %82.3’ü,  ki buna Tsunomu Yamaguchi’de dahil, savaşın kokusunu alıyordu bir şekilde. ABD intikam almaya yemin etmişti fakat, nerde ve nasıl bir intikam planlıyordu? Kimsenin tahmin edemeyeceği bir plan hazırlandı.

Tarihler 6 Ağustos 1945’i  gösteriyordu, Yamaguchi yine erkenden kalkmıştı, uyuyan eşinin yanaklarına bol tükürüklü 2-3 öpücük kondurdu. Daha önce hiç  bu kadar öpesi gelmemişti nedense. Hanımını o gün uyandırmak istemedi, her zamanki gibi 1 patatesli açma, 2 zeytinli, rafadan yumurta ve kyoto pekmeziyle donattığı masayı karısına bırakarak Nagasaki'deki evinden ayrıldı. İş için Hiroşima'ya doğru yola çıktı.

Yamaguchi, Hiroşima'ya yaklaşık 3 km uzaklıkta, iş yerine varmak üzereydi ki;

 Dünya tarihinde ki ilk atom bombası, ABD tarafından Japonya’nın Hiroşima kendine 6 ağustos 1945’te, Yamaguchi'den 3 km uzaklığa bırakıldı(little boy). Yalnızca Hiroşima değil, tüm insanlık onuru ve tabii ki Yamaguchi yaralandı.

Yamaguchi, Hiroşima’nın merkezinden uzakta, medikal müdahalenin mümkün olduğu bir bölgede, aldığı ağır yaralar-yanıklar nedeniyle 1 gün tedavi edildi, sol kulak zarıda patlamıştı. Ertesi gün 7 Ağustos akşamı, memleketi Nagasaki'ye trenle geldi. 8 Aralık günü yakınlarını aramakla geçti. 

  9 Aralık günü Yamaguchi, çalıştığı şirketin, Nagasaki şubesindeki arkadaşlarıyla bir araya gelip, yaralı haline aldırmadan tavla oynamak istedi ve dışarı çıktı.
 
9 Aralık 1945

ABD ikinci atom bombası fat boy’u Nagasaki semalarından aşağı bıraktı. 70.000 kişi anında can verdi, Yamaguchi aldığı yaralara rağmen bu patlamadanda sağ çıktı.

Tsutomu Yamaguchi, 2 yıl pskolojik destek aldı, çalıştığı şirketten ayrılıp tercüman olarak çalıştı. sonra çeşitli şirketlerde yine mühendis olarak görev aldı. Yamaguchi, ailesinden kurtulan akrabaların sadece kayınbabası ve kayınanası olduğunu öğrenince 3. bi atom bombası yemiş kadar üzüldü. Gittiği yere atom bombasını götürdüğü gerekçesiyle, arkadaşları tarafından daimi cenabetlikle suçlandı ve ortamlara alınmadı.

2006’da Yamaguchi’ye kanser teşhisi kondu, 4 ocak 2010 yılında ise 93 yaşında hayata veda etti.

Tsutomu Yamaguchi; iki atom bombası patlamasından da kurtulan tek adam olarak resmî kayıtlara geçmiştir.

28 Ocak 2012

üç şarkılık aşk özeti

Biz buna "a love trilogy"diyelim en iyisi. Nitekim bir filmin soundtracki yapmaya kalksalar bunları, o film şarkının klibi gibi durur gibime geliyor. 

 Blog ziyaretlerinde çok sık karşılaştım şarkı-türkü paylaşımlarıyla. Anlamadığım bişey var, eleman şarkının videosunu koymuş kaçmış, 1 hafta ortalıkta yok sonra bi şarkı linki daha sonra bidaa.... Koyduğu şarkıda vakti zamanında yeterince folloş edilmiş bi şarkı. Bu devirde o şarkıyı bilmeyeni sikiyolar  yani, o derece. Bari yanına yazaydın; "şöyle bi anım vardı onu hatırlatır", yada "çok güzel şarkıdır sizde dinleyin, bilin istedim". falan filan diye.

   Bende; "Haaa madem öyle" dedim, bu işler böyle; haydi mustaa konuştur entelliğini, göster gücünü ehehe. Demedim demedim böyle bişeyde, yani salak işler yapmayın lan. Facebook’un yok mu senin? Koy oraya salver gitsin moves like jagger’ı arkadaşlarında "çk gusel şarkıııııı burcu :/"desin. Kısacası; azıcık emek. Azıcık. Fazlasında gözümüz yok, mallığında lüzumu yok.

 En sevdiğim üç şarkı değil bunlar, ama barındırdığı duygu yükü açısından zaman zaman iç gıcırdatır, üzer, hatta mahveder.  

 Dedem kadar sevdiğim bi adam var; (dedemi inanılmaz severim) Gordon Lightfoot. Bu heriften ve trajik öyküsünden (bence trajik) bahsedecem sonra uzun uzun. Şimdi araştırmayın heyecanı kaçmasın. "if you could read my mind" bu abiye patlamayı yaptıran şarkı. Daha nice güzel eserleri var allah uzun ömür versin vallaha. Folk müzik denince bi gordon derim, bide bob, gerisini salla. 


 Yeri bende çok ayrı olan bi grup; Anathema. Arabesk-metal tarzın öncüleri. Hani midesizler için sinema rehberi yapmıştım ama, "nooolur izlemeyin, bilin" demiştim ya, buda onun gibi. Çok sevdiğim, fakat herkese önerip üzmek istemediğim tuhaf bi grup. En acılı şarkıları ise tek geçerim; one last goodbye;


 Black Sabbath’ı duymayan yoktur. Demi? Heh. Murat Kekili bi şarkı yapmıştı; "bu akşam ölürüm"
diye millet patır patır intihar etmişti ya hani, heh. Tüm dünyada ise bir zamanlar  intihar oranını arttıran şarkıda bu gruba ait; "she’s gone". Tüm Müslüm Gürses ve Ferdi Tayfur eserleri dahil, en acı şarkı bu gruba ait.



Neyse arada böyle şeylerde yaparım artık, güzel oluyomuş.

aldım gıdınızdan :*

Picture retrieved from http://bit.ly/jEmdRk

25 Ocak 2012

bir trend olarak melankoli

"Evet, benimde kendimi  Can Yücel şiiri paylaşmamak için zor tuttuğum zamanlar oldu."

   Son zamanlarda farkettim ki; herkes çocuğunu kesecek kıvama gelmiş. Lan çok üzülüyorum ben yaa, twitterda 7/24 eski sevgiliye atar yapanı, sözlükte her başlığın altında ağlayanı zırlayanı, facebook’ta imalı imalı her mısrası üç nokta ile biten şiirler döktüreni falan...(kabul ediyorum, gerçekten işe yarıyo bu üç nokta)  Kıştan mıdır nedir, bilemedim. Son 2 aydır nereye baksam bi ayrılık acısı, bi terkediş bi özlem. Bu yazı o üzülen arkadaşlara gelsin benden.

 Olm-kızım, sana nasihat etmek haddime değil biliyorum, o yüzden elimden geldiğince o yönde yazmamaya kasıyorum ve diyorum ki; ne zaman üzülürsen ben burdayım. Milletin kafasını şişirmek yerine gel bana anlat derdini, nitekim bende perdelerimi kaldırdığımda gayet hüzün dolu, geçmişi aydınlatılması mümkün olmayan karanlıklarla dolu, acıların en derinine doğru  kök salmış biriyim.(off  ajitasyona gel, yok lan öyle bişey)
 
 Bu toplu hüzün seramonisini açalım biraz; dedimya en başta; “son zamanlarda” diye, bu son zaman 2-3 ay işte,  hadi sonbahar ayrılık mevsimidir diyelim, hadi kış mevsimi  iç gıcırtısı yaratır diyelim; yinede olmuyo, ben geçen kışıda sonbaharıda hatırlıyorum, yoktu böyle bişey. Ben bu işte birinin parnağının olduğundan şüpheleniyorum, oraya gelelim.

  3-5 sene önce yine sonbaharda millet hep beraber ağlar olmuştu hatırlıyonuz demi? Can Yücel'inde yeni yeni ünlendiği zamanlar.(!) Ben bunu o zamanlar Emre Aydın diye bir adamın çıkıp, milletin pskolojisini öpmesine bağlamıştım. Yine benzer bi çıkarım yapmamak için zor tutuyorum şu an kendimi. Evet bildiniz; lahana kesim saçlı film reçelimiz. Pardon starımız: Halil "the crazy" Sezai. (burdan, bu yakışıklı abimizin resimlerinin olduğu galeriye geçilebilir; http://bit.ly/w1hZNS)

   90'lar cart curtunun olduğu gün, yine birde #halilsezaininolayi mevzuu vardı; bende yazmıştım; Halil Sezai’nin olayı; modern çağın acıların çocuğu kontenjanını dolduruyor olması.” Haklıydım heralde.

Vatevır;

 70'lerin ortalarında önce "erotik film modası"nı,  79 yılından sonrada 82 darbesine kadar olan "türk porno çılgınlığını"da başlatan, bilinenin aksine yalnızca 1 (#yalnızbir# ) kişiydi. Adını şimdi vermiyorum ama aklınıza gelen o eleman değil, Aydemir Akbaş değil yani. (ohaaa nerden nereye geldim, dur bağlayacam bi şekilde) Bu mevzuda onun gibi bişey işte, biri bir moda yaratıp tüm milleti  cepci yapmıştı.Sonra ara ara sivrilen bi eleman tüm milleti kısa bi süreliğine "duyarlı sevgi pıtırcığı" haline getirir, şimdide bi eleman tüm milleti ağlak yapıyo gibime geliyo. Çok saçma gibi gelebilir lan, banada saçma geliyo zaten bu görüşüm. Eheh. Ama moda dedik, trend dedik en başta, bunu destekler argümanlar sunmak zorunda gibi hissediyorum kendimi.

  Tekrar konuya yaklaşalım, çok yüksekten uçtuk sanki. Hüzün nedir lan harbiden? Giden birinin ardından ağlamak mıdır, Pişmanlıklar mıdır, yoksa; gaz gibi bişey mi osurana dek süren sonra anında geçen? Ben bilmiyorum, yada en azından anlamadım ondan soruyorum işte eheh, ama artık bi moda haline gelmişse kesinlikle araştırılmalı. (soldaki resme tıklayıp kabartmanızı rica ediyorum çünkü hayat felsefem yazılı; "seven için ölür, sevdiğim için öldürürüm")
 
 Yani şimdi ben bunu diyorum ya, sen soracaksın; “lan hadi ordan, hüzünlenmez ayağı çekme bize!" bende cevap veririm; hüznün en dibine dalarım dostum. Ama kendime konduramam,  haleti ruhiyeciğime çaktırmam. Her daim dert yakınıp etrafımdakileri kendimden bıktırmam. Yani şifam içinde en iyisini yaparım. Yoksa benimde oldu Can Yücel şiiri paylaşmamak için kendimi zor tuttuğum zamanlar, ama üstesinden gelmeyi bildim, başardım.

 Neyse canolar, üzülecek bişey yok. geçip gidiyo vallahi herşey. Şimdi; "Hayatı yakalayın ve hiç bırakmayın, herkesi sevin hayatta sizi sevecektir." falan demiyecem lan, öyle bi izlenim yarattım biliyorum ama sevmişim hayatı. Sevmesin beni, senide sevmesin nolacak. Sen önce kendi kıymetini bileceksin; sonra neye üzüleceğine, neyi sallayacağına karar vermelisin. Buda şu meşhur; “tabiyyetim kabul olmuşmudur?” şeyi gibi oldu ama neyse, ben peygamber falan olduğumu iddaa etmiyorum, rahat olun. Dur gerçi zaten biliyonuzda olsun, onunda videosunu koyumda espri yaptım, boşa gitmesin;


alakasız part;
  
  Öyle işte, hamdolsun ben iyyim, çoluk çocukta iyi, uğraşa sevişe gider bu dünya, biter rüya. Bi kaç önemli şeyde söyleyim; bundan bi önceki yazıyı; (erkeği elde tutmanın 10 altın kuralı) yazan pitipause'a çok teşekkür ediyorum, gerçi daha az önce onların evden geldim ya neyse, burdanda teşekkür ediyim bidaa. Yazdığı yazı inanılmaz beğenildi, paylaşıldı.(hele biri varki, o'na ayrıca teşekkür edecem, apayrı bir yazıyla hemde, şimdi arada kaynar gibi olmasın o)  Strese girdim lan ben, ya blogun en çok okunan yazısı misafirin yazısı olursa? off neyse. Bende onun bloga iade-i ziyarette bulunacam. Melankolik ya herkes zaten, orda hüznün, acının, ayrılığın anasını öpecem bende. Burda duygusallaşmak istemiyorum hemde.

gıdınızdan alarak huzurlarınızdan ayrılıyorum.
:*


pictures retrieved from; itusozluk.com

24 Ocak 2012

erkeği elde tutmak için 10 altın kural

 10 adımda cool olma rehberi'ni yazdıktan sonra buraların çok "ataerkil" bir blog olma yolunda ilerlediğine kanaat getirdim ve paraya kıydım, pitipause sizin için yazdı. 

 Hemen hemen hepimiz duymuşuzdur; "ortalıkta doğru düzgün bir adam yok ki, düzgünler de kapılmış" cümlesini. Bu cümlenin ardından da genelde mutlu, örnek ya da muhteşem çift diye anılan bir takım "saf çocuk" ve "çakal Carlos" kızların ilişkilerine dair maceralar dinleriz.

  Şimdi ben burada, ananızdan bile alamayacağınız 10 altın öğütle; ki modern dünyada 10 altın kural diye anılır sizlerin genç ve körpecik dimağlarını açacağım yavrucaklar.

* altın kural 1;
nabza göre ver şerbeti…

 Sakın ha aldanmayın, "önemli olan ruh güzelliğidir" lafı asrın yalanıdır. Tamam tabi ki karakter-kişilik özellikleri önemlidir ok. Ama ilk olarak bakılan şey dış görünüş. Elemandan hoşlanıyorsunuz, o da size zilleri takıp çiki çiki yapıyor. O herif o çiki yi büyük ihtimal sizi bafilemek için yapıyor o ayrı. İşte şimdi onun kalbine girmek için ilk oku atacağız. Biz genelde herifleri "Amannnnnn hepsi aynı bokun soyu köküne kibrit suyu!" diye nitelendirsek de o iş öyle değil işte canlar.

 Bu şeker şeylerin kimi gotik sever, kimi tikky sever, kimi en güzeli doğal der. Şu aşamada yapacağınız ilk şey facebooktan kimlerin hayranı olduğuna bir göz atmanız. Herif eğer Paris Hilton'u beğendiyse karşısına Marla Singer gibi çıkmanın bir alemi yok tabi ki. Evet, belki ilk aşamada kendimizden ufak tavizler vereceğiz ama köprüyü geçene kadar ayıyı hangi akrabamız gibi anacağımızı hepimiz biliyoruz değil mi? Tamam; "gidin, aynısı olun çıkın!" demiyorum ama işte ufak detaylarla ruhu yakalayın. O size "Canım, aynı paris hiltonun saçı gibi olmuş saçın." derse de mal gibi herşeyi anlatıvermeyin. "ayyh içimden geldi bi değişiklik" diyiverin.

 * altın kural 2;
erkeğin kalbine giden yol...

 Sakın ama sakın "ayy yumurta bile kıramam." diyen kızlardan olmayın. "Mutfakla aran nasıl?" sorusu en az bir kez size yöneltilecek, o zaman kendinizi ne çok övün ne de yerin. Soruyu ona yöneltip onun neleri sevdiğini filan sorun. Eğer çok marifetliyseniz de Sahrap Soysal'a bağlamayın olayı tabi ki. Bu konuda zayıf olanlar kendini güçlendirsin, güçlü olanlarsa kendini açık etmesin fazla. Erkek tabii ki yemek yapan kızı sever ama unutmayın; domestik bir kadın pek de seksi değildir.

 İşin püf noktası arada sırada küçük ziyafetlerle delikanlıyı şımartıp ertesi gün "aşkım ya abi kahvaltı hazırlasana yaaa" diyen elemanı "sen çayı koy ben ekmek filan alıyım" diye kıç üstü oturtmaktır.

* altın kural 3;
biraz bakım, az seksilik.

  Kimseden bir Barbie olmasını beklemiyoruz tabii. Ama biraz bakım canlar, yağlı saçlar, kirli tırnaklar, makyajla uyumak filan bunlara bi elveda diyoruz en baştan. Sonra işte biraz seksi don saten suty en stoğu yapıyoruz çaktırmadan. Özel günlerde daha özenli, günlük olanlarsa yine şık ve rahat. püf nokta yine şu ki; tüm bunların onun için olduğunu çaktırmıyoruz.

altın kural 4;
coolum ben coooll!

 Şimdi şekerim hani biz kuul çocuklara ayılıp bayılıyoruz ya, emin ol onlar da patates kızlara tapmıyorlar. Unutma, gözyaşı senin en önemli silahın ama ole yerşeye kullanıp cephaneyi tüketme. Genelde serin kanlı ve aldırmaz ol güzelim. Unutma; seven değil, söven yaranır. Her şeye alınma, üzülme takılma. Serin dur. Sen onun çapkınlık yapmasına sağa sola öküz gibi bakmasına fırsat verme. Kendin göster!!! Ayrıca hemcinslerine bok atarak da bi yere yükselemezsin. Aşağıdaki cümlelerden hangisi daha sevimli bulunuz;

-Aşkım kızın poposuna baaaak… waaaaow!!!

-Ne bakıosun beee salak. Allahım baktığı da bişi olsa…

* altın kural 5;
nakış gibi işlemek.

 Maalesef erkeklerin çoğu iyidir, hoştur, ağzı yüzü yenilesidir ama kafanın içinde büyük kısım boştur evlatlarım. Özel günler söz konusu olduğunda ise eğer siz ballı bir şırfıntı değilseniz, genelde alacağınız ya kocaman bir pelüş ayıdır ya da kırmızı güller. Bu hususta önemli olan o bebeklerin şirin beyinlerini işlemektir;


"Ayy ne kadar güzel bir saat. Muhteşem bir yıl dönümü hediyesi olur."
"bu ara siyah topuklu bir çizme almak istiyorum.tıpkı şunun gibi."
"Aşkım hep bir ipod istedim ama bir türlü almadım."
"Hani Gözde'nin sevgilisi var ya, sevgililer gününde şarap evine yemeğe götüren geçen sene, ne romantik çocuk değil mi?"

Gibi gibi gibi…

* altın kural 6;
ne yatan bir koyun, ne de çılgın rahibe.

 Gel gelelim yatak odasına. Yavrum acı ama gerçek bu, tatlı masum yaratıklar "aşkım hadi sarılıp uyuyalım." modundan bi süre sora elbet sıkılacak. Komşunun tavuğunun kaz görünmesini istemiyosan ister "el"inden geleni yap, ister ağzınla "kuş" tut. Ama yap bişiler.
Bu konudaki püf noktamız ise ne "this is the first time…" repliğini sık sık kullanan bir dana olmak, nede ben bu işlerin kurduyum yavrum olayına bağlamak.Nazlı bir alev topu ol :)

* altın kural 7;
sahicilik ve arkadaşlık

 Aşk, entrika, seks filan bir yere kadar tabi. Sevin lan çocuğu. Arkadaş olun. Öyle bir arkadaş olun ki en gizli şeylerini size anlatabilsin, ailesini tanıyın. Arkadaşlarından koparmak yerine arkadaş grubuna dahil olun. "bir şey yok" dediği zaman bile ne olduğunu anlayın. Elini tuttuğunuzda gerçekten tutun. Hastaysa bakın, yastaysa acısını bölün. Ve en önemlisi de biliyor musunuz; asla ama asla onun için yaptıklarınızı başına kakmayın.

* altın kural 8;
anı yaşamak

 "Aşkım ne zaman evleneceğiz?", "Çocuğumuzun adı ne olsun?", "Nerde yaşayalım?" Bu soruları ilk soran kaybeder kızlar. Altın kural 4 neydi ? coolluk. Kul olmuyoruz cool oluyoruz, kapiş? Anı yaşıyoruz. Geziyoruz, tozuyoruz, öpüyoruz kokluyoruz, dövüyoruz (:P), yoruyoruz ama anı yaşıyoruz. Bıdı bıdı yapan kızlardan olmak yok. Çaresiz ya da evde kalmış değiliz. Darlamayın bebişleri.

* altın kural 9
pamuk eller cebe!

 Çevrenizde gördüğünüz, duyduğunuz, "ayh ne hoş!" dediğiniz para yiyen sümsük kızlardan olmuyorsunuz. Eğer çocuğu seviyor ve kaybetmek istemiyorsanız sizi satın alabileceği bir eşya gibi görmemeli. Evet parası vardır harcıyordur ne ala. Ama asla talep eden taraf olmayın.

Neymiş: "Bana Ferrari alsana berkcan" demiyormuşuz. Çocuğa cüzdan muamelesi yapmayın, unutmayın ki o da sizi kiraladığını düşünmesin.

* altın kural 10;
geçmiş, geçmişte kaldı.

 Sevdiceğinizi başkasıyla hele hele exlerinizle karşılaştırmayın. ay mert böyleydi, ay efekan şöleydi yok anam. Bi gün; "O zaman git Efekan'ın koynunda yat!" der görürsün Efekan'ı da Mert'i de. Sahip olduğunuzu sevin sahip olmayı istediğinizi değil. Ondan önce illaki birileri olduğunu biliyor ama burnunun ucuna koymaya gerek yok hergün. İnanın ne Mert'in burcunu merak ediyor,  ne de Efekan'ın arabasını. 

Neymiş efem geçmiş geçmişte kalmış…


Pakize SUDA'da el atmıştı zamanında bu konuya, okunası;  http://bit.ly/AtjMLE

Öpüldünüz!


pitipause'un bloguna da buyrun.

22 Ocak 2012

bir gecelik 90'lar

 Bence 90'lar; leblebi tozu, sulugöz,  barış manço etc. demiyecem; nitekim ziyadesiyle baydı bu laflar. Okanlı 90 lar gecesinin bir özeti olsun bu yazı.

  Tam sosyal medya uzmanı olacak adamım lan,  90’lar konusunda kendimi tam yetkili gördüğüm için hiçbişeyi kaçırmak istemedim. Oturdum atlamadan izledim Okan’ın programını. Daha ben konukları görür görmez demiştim; "Amk ne alaka? Ne kadar dandik konukları doldurmuş böyle." Diye. Haklıda çıktım; ulan basit basit sorular sordu 90'lara dair önemli mevzularla ilgili; neredeyse bilen çıkmadı lan. Hele Seyyal Taner hele hele. Kurt Cobain için geçen sene öldü dedi. Bu en normal cevaptı yani, geri kalanını zaten izleyip gördünüz. Metin Özülkü nedir hacı? Ne yapmış bu adam 90’larda? Bu kadar kötü şarkı söyleyip, gündemde kalabilmeyi başarabildiği için bir tebrik falandı bence onun konuk olarak alınması. Başka bi açıklaması yok bence, oldum olası sevmem, çok kıl bi adam lan.
 
 Millette coştu tabii 90’lar falan deyince; bende coştum lan, sevdiğim yıllardı. İlerde eminim ki 90’lar olduğu gibi, 00’lar olmayacak. Nasıl olsun ki lan, "çift sıfırlar" mı denecek, "sıfır sıfırlar" mı denecek, 2000'ler mi denecek, o bile belli değil hala.

 Millette coştu dedimya; twitterda TT ler taa dünya gündeminde 90’larla alakalı oldu. #bence90lar ve “Kerim Tekin” başı çekti tabii. Bu Kerim Tekin mevzusunuda hiç anlamadım. Genç ölüm çok kötü, allah rahmet eylesin, yalnız dakika başı Kerim Tekin Kerim Tekin demek nedir lan? 1 şarkı yapıp ölecen bu memlekette valla.

 90’larda çocuk-genç olanların espri anlayışının temelini atan bir adam vardı ki hiç anılmadı bile. Grup Vitamin’in Gökhan Semiz’i. 10 kere Kerim Tekin diyorsan eğer 1000 defa 10000 defa Gökhan Semiz demek zorundasın. Yoksa harbiden, ekşi sözlük'te sevip saydığım bi arkadaşımın  dediği gibi; bunun adı 90’lar yavşaklığı olur.

 Bu 90’lar mevzusunda bazılarının ızdırap çektiğinide farkettim. 90 küsürlerde doğan elemanlar falan bile  #bence90lar .... diye şeyler yazmışlar. Ulan kendimi valla zor tuttum amk ya. 93 doğumlusun zaten hıyar, ne 90 ları? Sana mı düşer 90 lar?  Çok acımasızca olacak ama 90 ve sonrasında doğanlar konuşmasın lan 90 larla ilgili, çok komik oluyo valla bak. Ama kimilerinin ızdırabınada hak verdim yani;  olur ya, iyi bi çocukluk yaşamamışsındır yada işte az önceki elemanlar gibi 90 ları ucundan kaçırmışsındır ve hakkında pek bi bilgin yokken; yüzbinlerce insanın 90'lar da 90'lar diye tutturmasını izliyorsun. İsyan etmekte haklılar bence onlarda.

Vatevır;

 Dün gece harbiden anladım. 90'ların bile boku çıkarmış. Tadına en güzel, arkadaşlarla sofrada oturup anıları yarıştırarak varılır. Yinede bi teşekkürü hak ediyor Okan Bayülgen. Oda yapmasa böyle birşeyi hiç kimseden bekleyemezdik demi?

Melike Karakartal'ın yazısıda gayet güzeldi, bakarsınız; http://bit.ly/yVQlwi

aldım gıdınızdan canolar.

19 Ocak 2012

10 adımda cool olma rehberi

Hep hayalimdi, “bilmem kaç adımda bilmem ne olma” rehberi yazmak, sonunda olacak.

  Öncelikle neden 10 olduğunu izzah ediyim, genelde bu tarz rehberler hep 10 adım olur, 9 adım yazıp ne milletin kafasını karıştırıyım dedim, ne de 11 adım yazıp 1 maddeyi götümden atıyım. Nasıl iyi düşünmüşüm demi?

 Daha önce kahvefalına farklı bir bakış mevzuunda dediğim gibi, burda da sormakta fayda var; cool olmak bizim için araç mı olacak amaç mı?  Önce bu soruyu cevaplamak lazım, sonra geçelim cool olma taktiklerine. Bu yandaki elemanıda neden koydum bende bilmiyorum ama, eminim cool bi adam kendisi.

Vatevır;

  Araç olacaksa eğer; avı yakalar yakalamaz tekrar beyaz atletin altından göbeğimizi kaşıyarak eski halimize dönecez, yok eğer amaç olacaksa bu maddelere çok sıkı bağlanmamız lazım çünkü geri kalan yaşantımızı bunlar üzerine inşa edecez. Ben amaç olmasını yeğlerim. Çünkü araç olursa her av kaybından sonra en başa dönmek çok zor olabilir.
  
Başlayalım artık;
 
1-) kendi tarzınızı yaratın

  Olmadığınız bir ortamda adınız söylediğinde akıllara  gelen sizin düşündüğünüz gibi siz değil tarzınızdır. Peki tarz nedir; kendinize ait bakış açılarınızla yarattığınız stil, sizin tarzınızı oluşturur. Dinlediğiniz müzikten, dünya görüşünüze, ordan kahve kupasını nasıl tuttuğunuza kadar herşey  tarzınızı belirler. Özele inelim canolar;

  Mustafa dendiğinde ben hatun kişilerin aklına; döşü bağırı açık, yüksek sesle konuşan, kaba bi adamın akıllarına gelmesini istemem.  Hatunların tarz adına genel beğeni yargılarından bahsetmek yersiz ve saçma olur, eğer bunu yaparsak size illaki; "gidin rocker olun amıniyim!" Falan demem elzem olurdu. O nedenle; kendinize ait en verimli olacak tarz, sizi akıllarından geçirenlerin kafalarında anlık olarak imaje ederek, en olumlu yargıya varacakları tarz olmalı. Tarz yaratma, cool olma yolunda atılacak ilk ve en önemli adımdır.

2-) insan ilişkilerine dikkat edin

  Bazı hırbolar, cool olmak dendiğinde direkmen siklemezük bi tavırla ortalıkta dolaşmayı anlıyolar. Ben söyleyim, yok öyle birşey. Yeri geldiğinde oda olacak tabi ama bokunu çıkartmayacaz. İnsan ilişkilerinde iyi olun diyeceğim lakin bu polyana olun demek değil, suistimalede açık. Size değer verenleri ihmal etmeyin, salak sulak tartışmalarda haklı olsanız bile uzak durmanız gerektiğinin farkında olmanız lazım, bu bi fayda getirmez.

3-) abazanlığınızı içinizde yaşayın

Cool olma yolunda göze alınması gereken en ciddi adım bu sanırım. "Yok ben yapamam aga!" Diyen varsa zaten ona denecek bişeyimiz yok.  Yollarda, okulda, sinemada, metroda heryerde güzel hatunlara, hoş popolara, iri göğüslere rastlarız. Erkek milleti demek istemiyorum ama  %99.99u (evet ben o %0.01 lik yerdeyim) öküz gibi bakar. Ulan hıyar nooluyo bakıyonda pardon ama? Bakarken işini gücünü bırakıp dalanlar bile var yani. Çok yanlış. Hatta yanlış değil, abazanlık değil öküzlük direk. Haaa 2 saniye bakarsın dersin; "Eyy yumurtaya can veren rabbim, sen neler yaratıyosun böyle." o olur. Lafım yok, ama dediğim gibi öküzlüğü bir tarafa bırakın. Hemen!

4-) cool olmak entel olmak demek değildir

  Evet, kendisine cool olma yolunda ıssız adamı örnek alanlar çok büyük gaflet ve dalalet içindedir. Gerçekten mal bi hatun bulursan, güzel bir saat yerine sikko bi dünya klasiğine tav olacak, ona git kitap hediye et tamam. Sende okuyomuş gibi rol kes. Bu istisnai bi durum.  Ben senede 1 kitap anca okurum oda okuduğum yazar senede 1 kitap yayınladığı için, kaldıki seri katıl romanları bunlar, entelliğime 1 gr. faydası olmayan şeyler yani. Ve bugüne kadar hiç bir sıkıntı çekmedim. Kültür – sanat mevzuları konusunda takipte ol. Birde Elif Şafak’ın en son hangi kitabı çıkardığını(!) öğrenmeye çalış ayda bir.(biliyorum lan çok zor bu) Yeterde artar.

5-) bakışlar önemlidir

 Az önceki maddeden farklı olarak, hatun kişilerle konuşurken göğüslerine bakmamaya dikkat edin. Biliyorum kendinizi zor tutuyonuz. Bende öyle ehehe. Göz teması önemlidir, lakin kimle konuştuğunuzada bağlı gerçi, bakılacak hatunda olabilir. Neyse;  hatun kişilerde aşık olma mekanizması hırs faktörüyle çalışır. Siklemezük tavırlardan ziyade, bu tarz; "sikliyorum seni ama çokta sikimde de değilsin hani açıkcası" mesajı daha etkili olabilir.

6-) tonlamaya dikkat

 Doğuştan ördek gibi bir sese sahipse er kişi, yapacak pek bişey yok üzgünüm. Ağzınızı yüzünüzü yamultunda demiyorum, konuşurken hislerinizi karşınızdaki en iyi aktaracak tonları terci edin, kararlı konuşun. 

7-) sürprizlerle dolu olun

 Durduk yere; hady gidek bi bungee jumping yapak" deyin demiyorum. Olay çok basit, beklenmeyen zamanlarda, reddedilecemeyek teklifler hazırlayın. Bu ani bir gezi yada bir ev daveti olabilir.

8-) bakım şart

 Hatun kişiler çok ekstrem biri olmadığı müddetçe tırnaklar ve ellere bakarlar. Traş olun falan demem salakça, çünkü 1. maddede tarzınızı zaten belirlediniz. El-tırnak temizliği çok çok önemlidir. Parfüm falan bitincede limon kolonyası kullanmayın lan. Hacı yağ kullan, tütün kolonyası kullan ondan daha iyi yani.

9-) terminolojiye dikkat

  Terminoloji yani terim bilim nedir; spesifik bir dalda terimlerin kullanımı inceleyen bilim dalı. Şimdi erkek arkadaşlar arasında kullandığımız jargon, aslında terminolojinin gözetimindedir. Şuraya geliyorum; sen arkadaşlar arasında her ne konuşuyosan, zaman içinde kalıplaşmış terimlerle yeni bir jargon kendiliğinden oluşabilir. İşte tam bu noktada bu jargonun cool olma yolunda atacağımız adımlara ters düşmemesine dikkat etmek lazım. Ben cool olacam deyipte gidip; panpa, kanky, kankitos, babuş, panpiş  falan tüm emeklerin çöpe gitmesine neden olabilir ama yeri gelecek daşşak yaparkene kullanacaksın tabii. Hacor kullanılabilir. Hatun kişilerinde çok sık kullandığı bro, azda olsa değerlendirilebilir.

10-) sosyal ağlar mevzuu

  Sosyal ağlar malum, taaaa yonjadan bu yana altın çağını yaşıyor. Aktifleşmek lazım. Gidipte herkese özel mesaj atın demiyorum tabii ki; "tanışak mı?" Diye. Kendiniz olarak tarzınızla sosyal ortamlarda seyir halinde olun. Bir nevii; "oltamı attım bekliyorum" hesabı. Tarzınızla ve kimliğinizle örtüşen paylaşımlar yapın, facebook ve twitterda özellikle melankoliğe bağlamamaya; damar şarkı, güzel söz ve tabii can yücel şiiri paylaşmaktan imtina edin.


  Toparlayalım; cool olmak bilinenin aksine; uzak durmak, yada siklemezük tavırlarla ortalıkla dolaşmak demek değildir. Uzaktan merak uyandırıcı, yakındansa kimliği ve tarzı ön plana atarak hissettirici-yaşatıcı olmak demek.

Herkese bol kazançlı günler!

aldım gıdınızdan.

18 Ocak 2012

fight club: vurdulu-kırdılı bir film

Bok yemişcesine buruşturulmuş bir yüz, irice bir gözlük, ağızdan sarkan yanmayan bir sigara. Tamamdır kanki, çekebilirsin fotoğrafımı, hazırım.

 Apaçi falan diyolarya bi kaç senedir bazı elemanlara, lan kimse de bu apaçilik ruhunun derinliklerine inmeyi denemedi bugüne kadar. Bi başarsalar bunu, 2000’li yılların başına kadar gidecekler, 2 3 yıllık bi mevzu değil bu.

  Altı üstü bir film gibi değil mi? Etkilerine sosyolojik açıdan bakıp, psikolojik açıdan yorumlamaya çalışsam bile başaramıyor pes ediyorum, sikim-sokumoloji bile yetersiz kalıyor bunun izahatine. Altı üstü bir film değilmiş yani. Kim milyoner olmak isterde yıllar yıllar önce şöyle bir soru sormuşlardıda eleman bilememişti;

Aşağıdakilerden hangisi oscar ödülü almamıştır?

A-) osurdum yele karşı B-) bir ergene aşık oldum C-) çılgınca şevişenler  D-) fight club

Herif D şıkkını banko geçti;

- fight club kesin kazanmıştır diyorum ben, bu kadar ergene ilham kaynağı olduysa mutlaka haketmiştir. Verdim kararımı Conan Bey.
-  Nedir efendim?
- Conan Bey A, osurdum yele karşı.
- son kararınız mı?
- evet, osurdum yele karşı.

 Yani bende o herif gibi düşünmüştüm. Sırf  filmdeki çük resmi bile en az bir oscar getirmiştir demiştim. Ama öyle değilmiş tabii..

Vatevır;
 
 Bana fight club dendiğinde aklıma ne Brad Pitt geliyo nede o diğer eleman Edward. Biraz o kevaşe hatun gelir o kadar. Benim fight club ile tanışma hikayemde herkesten çok daha farklı, 2000 lerin başları yada tam 2000 yılı tam emin değilim, ben çılgın bir ergenim o zamanlar. Mahalle köşelerindeki, metro çıkışlarındaki Cdcilerin altın çağını yaşadığı dönemler, hatırladığım kadarıyla;

Oyun tek CD: 2 milyon TL
Oyun çift CD: 4 milyon TL
Oyun üç CD: 5 milyon TL

Normal film 2 CD: 3 milyon TL
Normal film 3 CD: 4 milyon TL

Porno film 1 CD: 5 milyon TL

 Fiyat listesi hemen hemen böyleydi işte, porno filmlerin diğer CD kategorilerine oranla astronomik sayılabilecek fiyatı gözden kaçacak gibi değil, ama pek sorgulanmazdı nedense artık(!)

 Neyse, ben oyun bakıyorum Cdcinin tezgahından, Dino Crisis’di sanırım,(tam ergen oyunu) bi adam geldi tezgaha ve cdciyle şu konuşma geçti;

Adam;
- abi film bakacam da, yok burda. 
Cdci;
- buyur abi hepsi burda.

- benim istediğim yok burda abi.
- ne tarz baktın abicim?
- hmmm vurdulu kırdılı bakıyorum, var mı onlardan?
- valla bi kaç yeni geldi, bak şu film çok sağlam; fight club.
- yok bu normal film gibi duruyo sanki.
- ben beğendiğim valla, çok sağlam film.
- vurdulu kırdılı mı?
- kavga döğüş falan var yani.
- kardeş sen anlamadın beni; porno filmin var mı?
- haaaaa olmaz mı? Var var, buyur.(başka bi çantadan çıkarır)

 Bende Cdlere bakıyorum ama kulağım bu diyalogda, çok dikkatli dinledim, eleman aldı cdleri gitti, bende 3-4 dk daha baktım, daha doğrusu bakar gibi yaptım cdlere. Sonra yaklaştım cdciye;

- bi vurdulu kırdılı filmde ben alabilir miyim?

 Eheheh. İnternet yok adam akıllı, torrent yok, naaparsın işte. Bana hep başka başka filmleri hatırlatır bu fight club.

  Neyse sonra fight club’ıda izleme sırası geldi tabii. Valla o kadarda beğenmedim ne diyim. Cool oluyum diye her ortamda "off ne çılgın filmdi amk yaee" falanda yapmadım. Ve daha önemlisi; gururla söylüyorum; hayatımda hiç Tyler Durden pozu vermedim arkadaşlarım fotoğrafımı çekerken.



17 Ocak 2012

sıradışı belgesel: gece ve sis

Nuit et Brouillard: The best documentary movie ever made.

 Bugün kendimi inanılmaz entel, über hümanist ve çılgın bir hippi gibi hissediyorum. Çok sağlam bi mesele hakkında yazacam. Faideli, eğitici, öğretici ve çok daha önemlisi adamı yerine çivileyen cinsten bir mesele.

 Türkçe; Gece ve Sis, almanca; Nacht und Nebel, ingilizce; Night and Fog ve fransızca; Nuit et Brouillard. 4 dil bildiğimi yeterince hissettirebildim mi? Bide rusçam var çat pat.

   1955 yapımı uzun metrajlı bir kısa film Nuit et Brouillard, onu özel yapan bir çok şey var. "Şimdiye kadar sadece "nazi Almanyası" ekseninde 2. dünya savaşının konu alındığı kaç film izledin?” diye sorsam çatır çutur sıralarsın hemen; pianist, schindlers list, train de vie, stalingrad, la vita e bella, der untergang... falan filan vırt zırt. Var babam var yani.

   Kısacası; insanın 2.dünya savaşı hakkında azda olsa bilgi sahibi olması için illaki "entel" olması gerekmiyor. Gerçi bu filmlerden 2 sini izlemiş olmak bile bazılarını yeterince ihya ediyorda neyse... Her şeyi bildiğini sananlarla zaten işimiz yok, hiçbir zaman bilgisini yeterli görmeyenlerleyse işimiz her zaman olsun.

 İmdb’den öğrendim bu filmi, ulan dedim dur izleyim. Belgeselmiş, hemde kısaymış. 2. dünya savaşı falan iyi gelir dedim, iyi ki demişim; hiç alışkın olmadığım cinsten bir belgesel çıktı.

 Film, "nazi almanyası"nda; başta Auschwitz toplama kampı olmak üzere, Majdanek ve Dachau gibi kamplardan görüntülerle holocaustu adamın beynine kazıya kazıya anlatıyor. 1955 tarihli ve fransız yapımı olması çok önemli.

1955;


 Savaşın üstünden 10 yıl geçmiştir, bu; bilgi ve belgelerin yok edilmesi yada kaybolması için yeterli uzunlukta bir süre değil. Tanıklar hala çok taze. Tanık dediğim, kamptan kurtulanlar yada nazi subayları değil, toplama kamplarının kendisi. Zira filmde sık sık rol veriliyor bu tarihi yerlere.

Fransız yapımı;

   Filmin yapım tarihinide hesaba kattığımızda akla ilk gelen şey; "intikam". Peki öyle mi gerçekten de? Fransızlar mağlup oldukları savaştan sonra eski düşmanlarının ipliğini pazara mı çıkarmaya çalıştılar?

Hayır; zira filmde en ufak bir propaganda unsuruna rastlanmıyor.

 Bizim çocuklara izlettim geçen bu filmi; tepkiler beklediğim gibi oldu. Bir çok savaş filmi izleyen bünyeler böyle bir belgesel için kendini yeterince hazır hissettiğini düşünebilir fakat gerçeği öğrenmek için 30 dakika yeter. Konu çok basit; "toplama kampları". Görüntüler, resimler var ve tabii onlara yapılanlar.  Filmlerden çok farklı etki yapmasının nedeni; burada kurgunun olmayışı, 30 dakika boyunca acıya tanık olmak.

 Müzikler bana çok dandik geldi ama olsun, farklı bi tat verdiği kesin. İsteselerdi Arka fona Ferdi Tayfur koyup ajitasyonun anasını ağlatabilirlerdi, yapmamışlar. Cesur olmak gerekiyor birde izlerken bunu, öyle herkesin kaldıramayacağı görüntüler mevcut. İzledikten sonra aklıma gelen ve doğruluğundan emin olduğum birşeyse; "Milgram Deneyi".

Vatevır;

Herkesin izlemesini istediğim bir belgesel, en baştada Adolf ve bıyığının fanları.



sonradan ek: torrent bilmeyenler, indiremeyenler; filmi indirip adam gibi altyazı bulamayanlar mail atsın yeter.

14 Ocak 2012

can bonomo ile milli davamız eurovision

Ntv’deki hatun spiker:

  Sayın Bonomo, Azerbaycan’da düzenlecek olan 2012 yılı eurovision yarışması için temsilcimiz seçildiniz, şokta mısınız?

Diye bir soru duyuyorum akşam, Can Bonomo ise;

Hee. Şokta olmamı yahu. Elim ayağım titriyo valla sabahtan beri soğuk soğuk terliyorum. Pardon hangi kanaldayız, unutmuşum da?”

 Diye cevap vermiyo tabii ki. Hatun bunu mu bekliyodu acaba harbiden? Bonomo'da, benim içinde sürpriz oldu falan filan diyo işte. Ne cevap versin amk adam öyle soruya.

Ulan sürpriz olur mu amk ya? Şöyle bişey hayal ediyolar heralde bunu diyenler;

(bir sabah ansızın can Bonomo'nun 3110 marka telefonu çalar ve olaylar gelişir.) 

- Sayın Bonomo eurovision temsilcimiz seçildiniz.

- Ooouuuuuu holey holey holey.. ahahahhahaha!

- Sayın Bonomo sakin olun lütfen.  

- Kendimi kaybettim pardon. Ahahahah çok mutluyum!

Lan akıl var mantık var, mesela kendimi ben Can’ın yerine koyuyorum şimdi, beni arıyolar;

- Sayın Başer eurovision için sizi seçtik.

- Yok hacu, ben almayım kendimi maymun ettirmem kusura bakmayın ama.

- Peki teşekkürler.

 Yeri gelir söylerim Erol Köse kankama yada çıkarım bir kanala; durumu anlatır, TRT’nin başarısız teklifinden bahseder karizmasını siker atarım yani. Sence TRT böyle bi fiyaskoya izin verebilecek kadar tedbirsiz davranabilir mi? Yoksa Eurovision'un noter onaylı vazgeçilemez bir çekiciliği mi var? Yada her şarkıcı bıçağı görünce yarılmaya hazır birer karpuz mu? Yani o zaman diyebilirim ki; Bonomo'ya yapılan bu dadlu sürpriz, TRT'ninde bu işlerde nasıl davrandığı hakkında gayet fikir verici. Benim gibi bi elemanı seçerese  eurovision'a, banko sıçtılar yani anlayacağınız. Haa; "TRT seçtimiydi banko gideceksin, itiraz mitiraz yok amk." diye bir yasa varsa onu bilemiyicem. Bi daa soruyorum o halde;  

TRT bu kadar tedbirsiz davranabilir mi?

 Davranamaz tabi amk. Elemanında haberi başından bu yana vardır. Yani şokta mokta değildir ablacım raat ol. Diyeceksin şimdi; "Rimi Rimi Ley’ci Gülseren’in de mi haberi vardı lan?" Bende diyecem; o zaten TRT’nin Eurovision için düzenlediği bi şarkı yarışmasıyla seçildi ansızın emrivaki stayla ile. Bonomo’nun bi albümü falan var yine.

 Hee bide bu elemanın tanınmıyor olma mevzusu vardı dimi? Valla ben tam olarak tanıyordum diyemem ama soyadı aklımda kalmıştı ya youtube’dan yada sözlükten falan görmüştüm adını, en ünlü şarkısı "meczup" mu ne. Bilmeyenleride anlayabiliyorum yani; Kral tv'yi en son 7 yıl önce izledim.

Vatevır;

 Milletin sosyal piyasada  konuştuğu bi meselede bu Bonomo’nun yahudi olması. Lan ne sik kafalı
adamlarsınız kusura bakmayın ama, İsrail'e yaranıyomuşuz. Vay bee, ulan sikik sokuk bi eurovision yarışmasıyla NATO'daki karizmamıza karizma katacaz, Avrupa Birliği müzakereleri mevzusunda ilerleme raporlarında torpillenecez falan. Meğer ne kadar basitmiş bu olaylar. İyiki eleman muza falan tapmıyomuş, ama duuuur. Seneyede  o zaman muza tapan bi adam gönderelim, aynı sikikolar; “Muz tarikatına yaranmak için yeaaa.” demezlerse harbiden domaltılmayı hakediyolardır. Herşey Amerika – İsrail zaten, hayat gayelerimiz. Onlar için yer, onlar için sıçarız değil mi? Ne ilginç ki yine bunu diyenler, aklı illuminati dangalaklığından öteye gidemeyenler.

Bu mevzuyla ilintili olarak TRT'ninde açıklaması oldu; http://bit.ly/ynfR0j

Neyse, çok durduk bu mevzu üstünde;

Yine bi tv kanalında şey var, hmmm. Neydi la o herifin adı? Hah. Bülent ne veren di? Özveren Özveren tamam, soruyo yine spiker;

- Pekiii sayın özveren, bonomo ile şansımız sizce ne olur? İlk 3’e girer mi Türkiye?

Özveren'de demiyoki; Aga bi dur amk yaa. Bi sakinleş, daha piyasada şarkı yok!”
    
  İyi bi derece bekliyorum falan filan diyo işte oda, aynı teraneler yani.  Ben orada şakıcıların değil, şarkıların yarıştığını düşünüyorum. Ulan yavvvru gibi hatunlar varken bilmem kaç yıl önce Lordi diye ne üdüğü belirsiz bi hıyarlar topluluğu kazandı yarışmayı. Şarkıları iyiydi hacı. Söylemeden geçemem;  Çılgın Bülent'in de saçlarına hastayımdır.

 Bi şarkıyı dinleyek bakak, yine yarışmaya kadar heryerde çalar muhtemelen. “Iykkk öykkk”cüler çıkar,  telefonunun zil sesi yapanlar falanda olur. Beğenende olur beğenmeyende yani. Ama eleman efendi çocuğa benziyo gözüm tuttu.

Bakalım nolcak.

Aldım gıdınızdan.

28.02.2011


şarkı belli olduktan sonraki şeye burdan gidilir.

8 Ocak 2012

orhan gencebay: ghost riders in the sky

Lan çok moralim bozuldu az önce amk, çok talihsiz bişey yaşadım. 

  Herşey pek güzel başlamıştı; yabancı karışık isimli playlistimi(olmayan kişi var mı) attım, koyu ve şekersiz kahvemle müziğimi salına salına sinsice dinler iken bir şarkı kulaklarıma çalındı aporlörlerden(bence doğrusu hala bu), nur içinde yatsın Johnny Cash abim, "(ghost) riders in the sky" isimli parçasını söylüyordu.

  Sonra neden anlamadım uyya kalmışım, rüyamda Orhan Gencebay'ı gördüm, ince bıyıklarının altından tatlı tatlı gülümseyerek sazı eline almış ve ben uyumadan önce çalan parçayı dinleyerek nota defterine birşeyler karalıyordu. Yatağımdan fırladığım gibi Flash tv'yi açtım ama rüyanız hayrolsun abla'yı göremedim. pitipause facebookta online idi, kendisinden önce Johnny Cash'in bu parçasını dinlemesini istedim;


   Korkunç sona adım adım yaklaştığımı hissediyordum.Neden sonra, Orhan Baba'nın "hatasız kul olmaz" isimli (1976) şarkısını açtım;


 Ardından benzerliği Cihatius'a sordum. Artık yalnız değildim. Ya Johnny Cash ve Orhan Gencebay birbirlerini kaybetmiş iki abi kardeşti, yada ben çok abartılı düşünüyordum Orhan Baba'da her sanatçı gibi "esinlenme" jokerini kullanmıştı. Aslında şarkının adından kıllanmak gerekirdir zaten ama anlamadık ki amk. 


Adeta kanım dondu amıniyim ya, soğuk soğuk terliyorum hala, ama dur bi dk lan, benzemiyoda değiller hani sankim.
 Johnny'ye  en sikkosundan bi bıyık kondurduğunda bildiğin Orhan. En korktuğumda ne biliyon mu lan? Orhan Baba'ya gün olupta biri gider ve bu şarkılardaki benzerliği sorarsa, Orhan Baba'da;


  "epi topu 7 nota var, ne yapabilirim"  diye cevap vermesin?

6 Ocak 2012

kahve falına farklı bir bakış

Erkekler için türk kahvesinin kullanımı: "Kahve falı bizim için bir araç mı olacak amaç mı? İşte bütün mesele bu."

  Tarihi Etiyopya milli marşı kadar eski olan kahve falının postmodern devirde eğilip bükülerek geldiği noktayı konuşmadan önce bir soru soracam, bu sorunun cevabı neticesinde yazıya yön veriyim;

Kahve falı bizim için bir araç mı olacak amaç mı?

  Tabii ki araç olacak lan. Ne işim olur yoksa kahve falıyla bilmem neyle? Ama ama ama, söylemeden geçemem; adını şu an burda yazmayacağım bir tarikatın liderinden kahve falı konusunda el aldım, buda benim referansımdır.

 Araç olacak dedik demi? Heh. Perdeyi aralayalım o halde yavaş yavaş ve olayı tüm çıplaklığıyla sabunlanırken görelim.

“Şüphesiz ki, hatun kişi nazarında falın ve fala bakan kişinin ayrı bir önemi vardır.” 06.01/cafemystic


Biz olayı bu kadarda abartmayacaz lan.

  Evet, kahve falı realitesini tanıyorum. Hatun kişilerin bir çoğu için bağımlılık derecesi yüksek bir fallanma çeşidi bu ve hemcinslerim için ekmek kazancı emsallerine göre oldukça fazla. O halde neden bu bereketli  havuzda sizde yer almayasanız? Neden biraz çalışma ve biraz özveri ile kazanç sağlamayasınız? 

Sıkça sorulan sorulardan başlayalım;

Soru 1-) Daha önce hiç fal bakmadım, ilk deneyişimde yeterince sallayamazsam ne olur?

Cevap; Herşeyin bir ilki var,  zafer için yola çıkmadan önce aldığın risk ne kadar büyük olursa, zaferinde o kadar büyük olur evlat.(off evlat dedim lan)  İlk deneyim için, süreyi mümkün olduğunca kısa tutmanızı öneririm, 10 -20 dk kafidir. Batırma ihtimali bu sayede oldukça azalır. Birazda pratik lazım tabii, mesela şu anahtar kelimeler yeri geldikçe kullanılmalı;

yol”,”karar”,”haber”, “kötü kişi”, “iyilik”,”hediye

Yani, "için kabarmış" demede ne dersen de.

Soru 2-) Benim üç harflilerim yok, nasıl bakacam?

Cevap; Olmasın, aslında bi kaç tane olsa iyi olurdu ama neyse; benim gibi el almışlardan olmadığın için fincanın içinde telvelerden çıkarımlar yapmaktan başka çaren yok. Boş zamanlarında pratik öneriyorum.

Soru 3-)  Kimlerin falına bakarsak daha çok marjinal fayda sağlarız?

Cevap; Çok güzel soru lan. Bak şimdi, kahve falına bakacağın hatun var - bakmayacağın hatun var. Bakılmayacak hatun kimdir önce onu diyim: Kanka muhabbetine girme ihtimali olan hatunun falına bakılmaz.

seni özleyen biri var sanki” diyeceksin atıyorum, oda diyecek;

 “bende onu bende onu çok özledim, olsada 2 posta sevişsek yaaaa, eee başka başka?”

Al. Kalırsın böyle. Hele bide demesin mi;

Arada bi buluşalım canım yaaaaa, falıma bak böyle benim.”

Direk git intihar et bence. Bakacağın hatunu önceden kestireceksin gözüne, gelecek vaadediyo mu senlen? Bi düşünecen önce. Herşey fala bakmakla bitmiyo ki, kimin falına bakacağınıda iyi tahlil edeceksin.

Soru 4-)  Fala baktıktan sonra ücret istesem ayıp olur mu?,

Cevap;   Hmmmm. Valla bu benim hiç aklıma gelmedi.  Fala en azından şu an için bir amme hizmeti görünümlü araç olarak bakmakta yarar görüyorum.

Soru 5-) Fal bakabildiğimi karşı cinse nasıl çaktırmam lazım?

Selin ben fala bakabiliyom, kahve söyleyek mi?”

 Diye değil, bu kesin. Profesyonel olduğunda zaten namında yürümüş olur, çaktırmak için bişey yapman gerekmeyecektir. Yeterince namın yoksa ya da ilk deneyim olacaksa kahveler söylenir; içilir, kahveyi ters çevirirsin ve hatun atlar;

Aaaa niye cevirdin? Kim bakcak ki?

Ya da zaten o sorar merak etme, işin en kolay kısmı budur.(mallık yapmadığın sürece)

S.S.S’leri cevapladıktan sonra, genel olarak dikkat çekmek istediğim hususlara geliyorum;

* Klişelerden sakının!

Biri var, adının içinde de a harfi var kim acep?

Ohaaa, yapma böyle şeyler. Şunu yap ama;

Hmmm, baş harfi c olan bi erkek, etrafında dolanıyo bu ara bak.”

 İnsan beyni kıyaslama faktörüyle iş yapar. Gazeteler günlük burç fallarından yıllardır ekmek yiyosa vardır bu işte bişey. Kıyaslama faktörünü sonra yazacam, o çok büyük bi meseledir şimdilik bu kadar sürtünsek yeter ona.

* Ona küçük sürprizler yapın!

 Kendinize ait kahve falı ritüelleriniz olsun. Misal başkası kafada çevirtir,  sen kendine doğru 5 kere çevirmesini iste. Mesela ben;  fincan ters ve sabit masada olmak şartıyla, falına bakacağım kişiyi masa etrafında 5 kez döndürürüm. Nasılım ?

* Ona değerli olduğunu hissettirin!

“5 kişi var kızım burda, yakalarlarsa çok fena pecekler seni ben söliiim.”

Demek yerine;

Uzak durman gereken, seni üzecek 5 kişi görüyorum ama bunlara pabuç bırakmıyosun, fırsat vermeyeceksin.”

* Ayrıntılardan kaçının!

"Mehmet diye biri geçen seni aramış galiba, hoşlaştığını söylemiş sana karşı ve sevgilin olup olmadığını sormuş. Sende: "sanane be salak!" demişsin çocuğa. Doğru demi?"

Gibi ayrıntılı anlatımlar başarısızlık ihtimalini yükseltir, kaçının bundan. Şöyle bişey olabilir ama;

- Sana bir haber gelmiş geçen? (olta aşaması)
Evet evet! 
-  Hoşuna gitmemiş ama sanki? (nabız aşaması)
+ Eh işte.
- Sinirlenmişsin hatta biraz. (şerbet aşaması)
+ Evet evet! Aynen yaaa, şoktayım.

veee bingo!

 Hulasa-i kelam; yaptığı ilüzyon gösterisinin sırlarını açıklayan saf illüzyonist değilim, bilakis; alaylı bir falcı olarak; içimi burkan, yüreğimi dağlayan çıplak gözle görebildiğimiz o başarısız çırpınışlar üzerine ilmimi yaymak adına bir adımı daha esirgemeden atmamın elzem olduğu kanaatindeyim.

Herkese bol kazançlı günler!